Fırat’ı doğusuna, geri kalan 600 kilometrelik Suriye
sınırlarımızdan 50-60 kilometrelik bir derinliğe askeri harekât
düzenlemek için ordu hazırlık yaptı, konvoylarla asker, tank, top
ne varsa sevk edildi. Adeta canlı yayın gibi izledik: “Komutanların
kulakları Ankara’dan gelecek emirde, bir gece ansızın
girebiliriz...” Oysa ABD ve Rusya izin vermeden, onların onayı
olmadan böyle büyük bir operasyon yapılabilir miydi, sorusu hep
gündemdeydi.
Ekonomik kriz patlamış, yerel seçimlere gidiyoruz, iktidara oy
verenlerin bir kısmında bıkkınlık var, seçmeni oyalamak
lazım...
İzin vermediler tabii ki. Rusya, Şam ile işbirliğinin kapısını
gösterdi, ABD’nin yanıtları belli.
Bu kez pahalılık gündemin, tartışmanın ön planına geçince,
patlıcanın, domatesin, hıyarın fiyatını nasıl indiririz şovu
tezgâhlandı. Bu şov için iki büyük gösteri alanı Ankara ve İstanbul
yeterdi. Yoksulluğun güne vuruşu
Kilometrelerce yoksul insanların, emeklilerin kuyrukları
çadırların, kamyonların önlerinde, bir-iki saat bekleyecek, üç beş
kuruşluk mal alacak..
Zaman bol, iş yok güç yok, “hadi hatun, hadi bey el zembilini
eline”... Patlıcanı biberi domatesi pahalandıran alçak-emperyalist
dış güçlere verilecek en iyi yanıt, kuyruklarda beklemek...
Üretici “hıyarı 3.5 TL’den sattım, gidip halden de alabilirsiniz
aynı fiyata” açıklamasıyla şova tüy dikerken, belediyeler yoksul
mutfağına yüzde 20-30 indirim yardımlarıyla tanzim satış zararını
üstleniyorlar. Bir itirazım yok da, siyasi şov büyük harekâtının
sandık bereketini hesap etmek güç.
Kuyruklar büyük yoksulluğun, üç-beş kuruş ucuz mala muhtaçlığın
sergilenişi aslında.