Maçın sonucunu baştan yazayım: Kaçan gol pozisyonları
itibarıyla, hakikatten “Muslera Muslera
olalı böyle zulüm görmedi”!
Altı puanlık puan farkı vardı.
Beşiktaş için bu maçın sonucu Galatasaray’a göre daha önemliydi.
Kaybederse fark açılacak, kazandığı takdirde ise fark 3 puana
düşecekti. Bu sonuç Fenerbahçe için de önemliydi.
Her maçta, maç sonucunu futbolcuların belirlemesini beklemek
Türkiye’de gerçekten hayaldi.
Bir Avrupa maçlarındaki hakemlere bakıyordunuz bir de Türkiye
liglerinde, adına hakem denilen insanların yönettiği maçlara!
Hakem ilk yarıda, Beşiktaş’ın resmen bir pozisyonda meydana gelen 3
penaltısından hiçbirini vermedi. Gökhan Gönül’ün
ceza sahası içinde topu almak için yaptığı hareket de G.Saray için
penaltı olabilirdi.
Hele, Gomis’in kafa atmalarını hakem sadece
seyretti.
Maça Galatasaray’ın topa önde basarak presle başlayacağını
beklerken, tam tersi oldu. Beşiktaş ilk dakikadan itibaren
Galatasaray’ı kendi sahasına hapsetti.
İlk yarı tek kale bir maç seyretti futbolseverler.
Beşiktaş son yıllarda en iyi yaptığı paslaşma ve topu kaybettiğinde
topu kazanmak için yaptığı baskı sahadaki üstünlüğünü getirdi.
Ancak sahadaki bir başka rakip daha vardı tabii.. Beşiktaş’ın her
zaman olduğu gibi hakemi de geçmesi gerekiyordu.
İkinci yarı Beşiktaş’ın beklediği gol Muslera’nın hatasıyla geldi.
Ancak o golden sonra ne olduysa oldu, Beşiktaş dünyalar kadar gol
kaçırmaya başladı.
Beşiktaşlı oyuncuların sırayla gol kaçırdığı dakikalarda forvetin
yapamadığını defanstan biri Tosic yaptı ve ikinci
golü attı. Maç sonucu 5-6 olmalıydı derken,
Negredo’dan 3. gol geldi. Beşiktaş’ın bu futbolla
yenemeyeceği takım yok. ...