Dünkü yazımda a) İslam dünyası 1300’lerde
bilim, teknoloji, sanat, düşünce, felsefede ‘altın çağ’ını bitirip
700 yıllık bir karanlık dönemin hükmü altına girdi ve bu sürüyor;
b) hemen arkasından parlayan Osmanlı İmparatorluğu
da İslamın Altın Çağı’nı devralmadığı, sürdürücüsü
olmadığı ve dolayısıyla yine bilim, teknoloji, sanat, felsefe
konusunda kocca bir sıfır çektiği için, karanlığın sürdürücüsü
oldu. Osmanlı da 600 yıl kaybetti.
İslamın Altın Çağı’nı veya Rönesansını
devralan ve mirasçısı ise Avrupa
oldu ve 700 yıl boyunca ürettikleriyle bugünkü dünyanın egemeni ve
belirleyicisi oldu. Ayrıca İslam dünyası üzerinde de egemenlik
kurdu...
Batı dünyasında birbirini boğazlayan kimse yokken, İslam dünyasında
ölüm, kan ve gözyaşı hüküm sürüyor!
Tarihsel gelişmenin ve bugünün özeti bu... Çıkış
aranıyor
Türkiye, İslam dünyasının bir parçası, isteseniz de istemeseniz
de.. Ne kadar yüzümüz Batı’ya, çağdaş uygarlığa yönelik olsa da
kültürümüz İslam dünyasının parçası. Türkiye, Cumhuriyet, laiklik,
evrensel hukuk ve demokrasiye gelişme önünde kurulduğu için, 94 yıl
önce İslam dünyasının karanlık geçmişinden ve kaderinden ayrıştık..
Bugün tam o bataklığın içinde olmadığımız için, farklıyız.
Türkiye’nin ayrışma noktalarını yazacağım, ama bugün söz verdiğimiz
konuya girelim.
İslam dünyasının bu bataklıktan kurtuluş umudu var mı?
Herkes sezer ki, 600-700 yıllık boşluğu ha deyince kimse kapatamaz.
Sihire, büyüye inanç yüksek, ama Allah’ın sihirli değneyi yok ki bu
dünyanın üzerine değsin ve 700 yıllık bir sıçrama yaptırsın.
Fakat, şüphesiz ki bu yo...