Doğan Kuban 92 yaşını aştı, Herkese Bilim
Teknoloji (HBT) dergisindeki haftalık yazılarını okuduğunuzda
zekâsı pırıl pırıl. Bozkurt Güvenç de öyle.
Eğitimci, Kültür Koleji ve Kültür Üniversitesi kurucu mühendis
Fahamettin Akıngüç de. çü de 92
yaşlarında ve üçü de birbiriyle okul arkadaşı.. Üçü de İTÜ’lü! İlk
ikisi mimar çıkışlı, Fahamettin Bey İnşaat.. Üçü de yazıyor ve
çiziyor. Fahamettin Bey daha aktif, üniversitenin onursal başkanı,
işleri kızlarına terk edeli çok oldu, torunlar bile geliyor
arkadan... Ama yol göstericiliği ve rehberliği terk etmiyor onu,
ebedi sevda gibi..
Bedenler yaşlanıyor, hareketler sınırlanıyor, beyinciklerdeki
“denge” merkezi, nasıl önemli bir
“organ” olduğunu bu yaşlarda güçlü bir şekilde
hissettirse de, hepsi yazıyor ve çiziyor, zekâlarda bir es veya
tıklama yok. Bedenler zekâya ayak uydurmada zorluk çekiyor. Ama
hepsi ayakta, dolaşıyor. Kuban Hoca ağır kalça kemiği kırıklığını
çok iyi atlattı. Dokuz Eylül Üniversitesi uzmanları sağ olsunlar.
Miras kalan bir veba mikrobu
Doğan Hoca’nın HBT dergisindeki son iki yazısına bakıyorum.
“Seçimlerde ne tartışılmalıydı, Meşrutiyet Aydınları ve Ziya Paşa”
başlıklı yazısında, “18. Yüzyılda Osmanlı’daki Batılılaşmayı
Bektaşi, Yeniçeri ve Sünni Medrese işbirliği engelledi.. Arapça
hastalığı Osmanlı kültürünün gelişmesini engelledi. Osmanlı
medresesinden bir çağdaş kültür çıkmadı..” diyor.
Hoca bu haftaki “Cahil ve cehalet sözcükleri, Osmanlı döneminden
kalan en büyük mirasımız” başlıklı yazısında ilginç bir saptama
yapıyor: “Bütün kötü olguların adlarını Arapçadan alınan
sözcüklerle ifade etmişiz, işte...