70’li yıllardı… Çok varlıklı değil ama gururluydular. Top oynanacak sahaları yoktu.
Küçük bir açıklık ya da araba geçmez bir cadde!
4 taş yeterdi kale kurmak için…
Aralarında günlerce para toplar, ancak 1 top alırlardı!
Hazine gibi getirirlerdi satın aldıkları futbol topunu mahalleye!
Hemen top oynamazlardı.
Topun dikiş yerlerini gres yağı ile ovarlardı. Dikiş iplikleri hemen patlamasın diye… 2 gün bekletirlerdi.
Futbol topu alıp, futbol oynamadan 2 gün beklemek ne işkenceydi.
Asfalta, taşlı toprak sahaya meşin yuvarlak mı dayanırdı!? Top paramparça olana kadar oynarlardı…
Bağırış, çağırış, itirazlar ve “gol” sevinçleri…
Mahallede çocuk sesleri!
Bir de mahallenin “zengin” çocukları vardı! Pek sokağa çıkmazlardı…
Çıksalar da takıma alınmazlardı…
Kenardan seyrederlerdi..
Üzerlerinde fiyakalı formaları, ‘canti ayakkabıları’… Bir de su geçirmez topları vardı…
Gres yağlı top parçalandıktan sonra…
Gözler, su geçirmez topa “mecburen” dönerdi…
“Zengin” çocukları “Bizim topumuz var, biz de oynayalım” derlerdi. Kabul ederdi diğer çocuklar… E, top da toptu ama.. Su geçirmez..!!
Onlar ve biz
Onlar bir takım, her gün top oynayan çocuklar bir takım olurdu…
Bir tarafta; yurt dışından gelmiş lüks formaları, şortları, konçları ve cıgıl cıgıl spor ayakkabılıları ile hafta bir sokağa çıkanlar...