Rus jeopolitiği, SSCB’nin dağılma yıllarından sonra ve yeni koşullarda başlayan ‘teorik inşa’ yıllarını geride bıraktı ve bugün artık Aleksandr Dugin’in Avrasyacı fikirleri ve öngörüleri istikametinde kendine Ortadoğu’da yeni bir mecra, yeni bir iktidar alanı arıyor.
Oysa Avrasyacılık, Sovyetler Birliği’nin dağılma yılları, Körfez Savaşları ve Irak’ın işgali süreçlerinde, etkisiz bir jeopolitik teoriden ibaretti. Avrasyacılar, bu yılları, Rus jeopolitiğine istikamet tayin edecek olan entelektüel ve siyasi bir zemini inşa etmekle geçirdi.
Ortadoğu’nun güçlü yeni siyasi dinamiğini temsil eden Kürt milliyetçiliğiyle Avrasyacılık arasında her zaman bir mesafe vardı. Şimdi bu mesafenin PYD/PKK üzerinden yavaş yavaş kapanmakta olduğunu görüyoruz.
Rus Avrasyacılar, 90’lı yılların Türkiyesini dikkatle izliyorlardı. AK Parti iktidarına karşı direnişe geçen Türk Avrasyacılarının, derlenip toparlanarak iktidar talebiyle hareket etmeleri, onları heyecanlandırıyordu.
Ergenekon yapılanması, düşünsel manada Avrasyacı fikirlere dayanıyordu, söz konusu dönemde orduya verilen brifing ve konferanslar, Avrasyacı çağrılarla başlıyor ve öyle de bitiyordu.
Ruslar’ın, o yıllarda Kürt etno/kültürel dinamiklerine hakim olan PKK üzerinde siyasi bir nüfusları olduğunu iddia etmek zor ama Avrasyacı Ergenekon yapılanmasının, PKK’nın kuruluş yıllarından başlayarak, Bekaa dönemi dahil, Öcalan’ın İmralı’ya gelişine kadarki dönemde, PKK’nın tarihine önemli oranda yön veren bir yapılanma olduğuna hiç şüphe yok.
Ergenekon davaları ne kadar sulandırılmış olursa olsun, yüzü Avrasya’ya dönük, Avrasyacı temelde bir iktidar talebiydi ve bu iktidar talebinin aktörleri, ‘Kürt alanını’ da önemli oranda kontrolleri altında tutuyorlardı.