Celal Şengör’ün, 12 Eylül’de yaşanan işkenceleri meşru ve haklı gösteren röportajını okuduğumda, içimden gelen tek şey, Şengör’e beddua etmek oldu.
Buna hakkım var, çünkü Şengör’ün haklı gösterdiği, meşrulaştırdığı işkenceleri, arkadaşlarımla beraber Diyarbakır cezaevinde yaşadım. Biri çıkıp bu işkenceleri meşru ve haklı gösterirse, bu yılların bir daha asla geri gelmeyeceğine, bir daha asla bu ülkede Diyarbakır, Metris, Mamak cezaevinde yaşanan zulüm ve işkencenin yaşanmayacağına olan inancıma rağmen, elimden bu kişiye ancak beddua etmek gelir.
İşkenceyi meşru ve haklı gösteren birine karşı, o işkenceleri yaşamış bir kişinin bugünkü ortamda kullanabileceği yegane hak, beddua etmek hakkıdır.
Şengör’e başka bir şey yapılamaz herhalde. O bu kafayla muhtemelen ders verme hakkını kullanmaya devam edecek, öğrencilerini ve üniversitedeki sınıfını elinden alamayız, almak da doğru olmak zaten.
Aklıma bir de bu hocadan herhalde mevzuat çerçevesinde sorumlu olan kurumumuz YÖK geliyor. YÖK belki bir kınama mesajı yayınlayabilir.. Bir bilim adamının, insanlara b..k yedirmeyi işkenceden saymamasının, AİHM’in karar ve içtihatlarını hatırlatarak, insan haklarına aykırı bir durum oluşturduğunu uygun bir üslupla hatırlatabilir..
Ama ben de bir mağdur olarak Şengör’e beddua hakkımı kullanmak istiyorum.