Kürt parti liderlerinin, medyadan köşe bucak kaçtığı o alacakaranlık yıllarından sonra, Selahattin Demirtaş’ın, sazı eline alıp türküler söylediği medya programlarına geçiş, bu siyaset için altın kıymetinde bir gelişmeydi.
Böyle bir sahnenin yaşanabilmesi için otuz yıl beklendi desem kimse şaşırmasın.
Bu bekleme süresi bir istasyon garında bir banka oturup, uzaklardan gelecek olan bir sevgiliyi beklemeye benzemiyordu tabi.
Arkasında binlerce ölü bırakan, kan ve gözyaşından ibaret, büyük acıların ve yasın yapayalnız yaşandığı o yıllarda bir Kürt siyasetçinin medyaya çıkıp bir şeyler söylemesi öyle kolay bir şey değildi.
Kürt partilerini destekleyenler, tünelin ucunda bir gün parlayacak olan bir ışığa hasret içinde umutla bekleyip durdular.
Hiç unutmuyorum, DTP’liler, Meclis’e bir dilekçe vermek ve sorunları anlatmak için başvurmuş ama başvuru kabul edilmediği için parti mensupları, Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya hareket eden otobüslere binmiş ve sabaha karşı Ankara’ya gelmişlerdi.
Bütün mesele sadece dilekçe vermek ve meclis başkanıyla görüşmekten ibaretti. Dilekçe alındı ama görüşme yapılamadı. DTP’liler Kızılay’da durumu protesto edip Ankara’dan ayrıldılar.