Önce Ruslar, sonra PYD’nin sözcüleri konuştu ve PYD’nin askeri kanadı olan YPG’nin, Suriye ordusunun içinde yer alan bir birim olduğunu, koşullar olgunlaştığında Esad’ın ordusuna katılabileceklerini ilan ettiler. Hoş bundan kimse zaten şüphe duymuyordu ve söylenenler malumu ilan etmekten başka bir anlama gelmiyordu. Ama PYD, Esad’ın kalıcı olduğunu gidici olmadığını anlayınca, sırtını biraz daha ona dayama gereği duydu ve Suriye’yi birlikte yönetelim türünden söylemleri dillendirmeye başladı. Geçtiğimiz günlerde PYD, bilinmez neden, kantonlara noktayı koyup tek taraflı bir kararla federasyon ilan edince, Esad karşısına çıkan ilk Avrupalı’ya -bir Fransız milletvekiline- şunları söyledi: “Kürtler’in federasyon fikri iyi bir fikir değil. Suriye federasyon için oldukça küçük bir ülke. Merkezi idare devam etmeli ama bazı bölgelerde özgürlükler güçlendirilmeli. Kürtler, federasyon ilan edilen yerlerde nüfusun % 30’unu oluşturuyor. Federasyon olursa, Kürtler kendi bölgelerinde azınlık durumuna düşerler.” Bu açıklamalar, bütün geleceğini Suriye’de yönetebileceği bir toprak parçasında arayan PKK/PYD için hayal kırıklığı anlamına geliyor. Federasyon tartışması, Suriye koşullarında uygunluğu, uygunsuzluğu ayrı bir mesele ama burada asıl sorun PKK’nin ikinci paradigmasının da bu, çok iddialı bir giriş yaptığı Suriye’de, çökme ve iflas etme ihtimalinin giderek güçlenmiş olmasıdır. İlk kuruluş paradigmasını hayata geçirdiği ülke olan Türkiye’de -bağımsız, birleşik sosyalist bir Kürdistan- Öcalan’ın İmralı’ya konulmasından sonra başlayan süreçte, bu ilk paradigma, siyasi ve teorik manada çökmüştü. Rojava/Kobani’de başlayan ve maalesef Türkiye ve Mesut Barzani’nin desteklediği ‘Kobani milliyetçiliği’ bu yenilgiye uğramış paradigmayı Suriye’de hayata geçirme şansı doğurmuş gibi oldu. Başta ABD olmak üzere, sanki Batılılar da PKK’nin yeni paradigmasını destekliyormuş gibi davrandılar.