Yasadışı ve silahlı örgütlerin, kendi fikirlerine karşı çıkan aydınlar ve siyasetçiler için itibarsızlaştırma kampanyaları düzenleyip, infaz kararları çıkarması çok rastlanan bir durumdur. Bazen bu örgütlerin liderleri, bazen de karar organları bildiriler yayınlar ve hoşlarına gitmeyen kim varsa, hain, ajan vs sıfatlarla itibarsızlaştırma kampanyaları düzenlerler. Maalesef bu kampanyalar, genellikle hedefe konulmuş insanların infazıyla sonuçlanır. Tetiği kimin çektiğinin ya da infazı kimin planladığının burada bir önemi yoktur. Önemli olan infaz a giden sürecin ve ortamın kimin eliyle başlatıldığıdır. Tetiği bazen bağnaz bir fanatik, bazen de profesyonel ve sadece kod adıyla yaşayan bir katil, bazen de cinayet işlemeye mecbur edilmiş acemi ve yaşı bile reşit olmayan biri çekebilir. Hrant Dink ve Musa Anter cinayetleri, bu bakımdan son derece öğreticidir. Hrant için kaleme alınan kitaplarda anlatılanlardan bugün daha iyi anlamaktayız ki, Hrant, Ahmet Hakan’ın yazdığı gazete dahil, dönemin gazetelerinin manşet ve haberleriyle önce hedef haline getirilmiş, sonra da sıra tetiği çekmeye gelmiştir. Aynı kaderi Musa Anter de yaşadı. Ve ben bu yaşananları, Kuşatmadan İnfaza Musa Anter Cinayeti isimli kitabımda anlattım.