HDP ve periferisindeki aydınlar, her ne kadar, ‘hendekler sebep değil, sonuçtur, müzakere sürecine ve ‘Dolmabahçe mutabakatına’ geri dönülmelidir’ diyorsa da, hendeklerden sonuç alıcı ve makul bir çıkış yolu önermek maalesef o kadar kolay değil.
Oslo sürecinden sonra Kürt/Şii ittifakı denilerek başlatılan ‘devrimci halk savaşı’ aynı çevreler tarafından nasıl tolere edildiyse, şimdi de bu çevreler benzer bir tutum alıyor, görünürde şiddete, hendek savaşlarına ve teröre karşı çıkıyor ama bilerek veya bilmeyerek, öne sürdükleri argümanlarla, PKK’nın ‘devrimci halk savaşı stratejisinin, ‘şehir savaşlarına’ dönüşmesini hedefleyen hendek siyasetine destek veriyorlar.
Geçenlerde liberal aydınlarımızdan biri, hendekleri yorumlarken, ‘Kürtler’in kurucu şiddeti başlıyor’ diye bir laf etti ki, insan duyduğuna inanamıyor.. Hendek kazarak bu hendekleri bombalarla doldurarak hangi Kürtler, nasıl bir ‘kurucu şiddeti’ hayata geçiriyorlar acaba? PKK’nın şiddeti neyi kuracak? Bir ulus-devlet mi kuruluyor, hendek kazılarak devrim mi yapılıyor? Öyleyse, daha iki ayda bölgeyi terk etmek zorunda kalan on binlerce Kürdü ikna edemeyen bu kurucu şiddet, bu ‘devrim’ Kürtler’e ne vaat ediyor, bir devlet mi, başka bir devlete katılmak mı, ne?
PKK’nın teorisyenleri, Rojava devrimini, 1789 Fransız Devrimi ve 1917 Ekim devriminden bile daha önemli bir devrim gibi görüyor ve bu absürt fikirleri, kendi medyalarında yazıp duruyorlardı.. Demek ki, bizim aydınlarımızın bazıları da, Türkiye’de, hendek siyaseti nedeniyle başlayan şiddeti ve terörü, ya Fransız ya da Ekim devriminin kurucu şiddetiyle karıştırıyorlar ve fena halde ayıp ediyorlar..
Durumu 90’lı yılların travmalarının uyanışı olarak görenler de var. Fransız vatandaşı, DAİŞ militanlarının birdenbire sömürgeci Fransa’yı hatırlayıp, katliamlara girişmesi gibi, Kürt gençleri de herhalde 90’lı yılları hatırlayıp hendek kazmaya ve bu hendeklere yanaşan herkesi vurmaya başladılar?!