Çağdaş demokrasilerin en önemli meselelerinden biri, farklı kimliklerin barış içinde bir arada yaşamasını güvence altına almak ve bu alandaki çatışmaları, sona erdirmekti.
Avrupa’dan başlayarak iki yüzyıl boyunca, ulus-devlet kuruluş süreçlerinde, kimlik çatışmalarının sona erdirilmesi için verilen demokratik mücadelelerin sonuç vermesi; herkesi bir arada tutabilecek yeni bir üst kimliğin ve aidiyet duygusunun korunması ve geliştirilmesiyle mümkün olmuştur.
Türkiye de, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecinden sonra kimlik çatışmaları ve talepleriyle karşı karşıya kaldı.
Milliyetçiliğin birbirini beslediği süreçler, çatışmalar, Kürt-etno kültürel dinamiğinin isyanlarla devam eden serüveni, nihayet PKK’nın kurulması ve sonrasında yaşananlar, Türk milliyetçiliğini ve ulusalcılığını beslemiştir.
CHP, MHP ve HDP’yi bu siyasi mirasın ve tarihin bakiyesi partiler gibi görmek yanlış olmaz.
AK Parti’nin kuruluşuyla beraber, kimlik çatışmalarının öne geçtiği ve çeşitli formlarda belirlediği siyasi alanda, AK Parti’nin kuruluş felsefesi, bütün kimliklerin bir arada siyaset yaptığı, ‘üst kimlik’ anlayışının kabul gördüğü yeni bir siyaset alanının açılmasını sağlamıştır.
AK Parti bu manada bir Türkiye Partisidir, ama CHP, MHP ve HDP, hala kimlik ve ideoloji alanında oyalanmaya devam ettikleri için, birer bölgeye sıkışıp kalmış partilerdir.