Türkiye’de, çok değil dört-beş yıl önce, PKK şiddetinin ‘meşru olduğunu savunan tartışmalar medyamızda gırla gidiyordu.
Oslo’da masa devrilmiş, Oslo sürecinden sonra PKK’nın ‘devrimci halk savaşı’ adı altında gerçekleştirdiği terörist saldırılar, yüzlerce insanın hayatına mal olmuştu. Başta Taraf gazetesi olmak üzere, medya bu savaşa çanak tuttu. PKK, kendi tarihinin en toleranslı dönemini, bu medya sayesinde yaşadı. Bugünkü muhalefet cephesinin o zamanki umudu PKK’nın silahlı mücadelesiydi. Bu mücadele gelişecek ve AK Parti devrilecekti. Kimsenin aklına, HDP’yi parti kimliğiyle seçime sokup, AK Parti’nin meclisteki çoğunluğunu düşürmek gibi bir fikir gelmiyordu. Sandığa bu kadar büyük bir misyon yüklenmiyor, silahlı mücadeleyi geliştirmek fikri, daha cazip bir fikir gibi duruyordu.
Selahattin Demirtaş, Türkiye’de kurtarılmış bölgeler olduğunu, belli bir toprak parçasına artık güvenlik güçlerinin giremediğini ilan ediyor, Taraf bu açıklamaları manşete taşıyordu.
Ama devletin kararlı tutumu, Kürtler’in yeni bir savaşı desteklemeye yanaşmaması, Devrimci halk savaşı adıyla başlayan çatışmaların, hüsranla sonuçlanmasına yol açtı.
PKK’nın silahlı mücadelesini büyütmek üstüne kurulu strateji çökünce, bu defa HDP’nin seçimlere parti kimliğiyle girmesinde karar kılındı.
PKK şiddetine tanınan tolerans, bugün bu defa da, aynı hareketin siyasetine tanınıyor ve HDP’nin barajı aşmasını istemek neredeyse demokratlığın ölçüsü olarak sunuluyor.