Türkiye siyasi tarihinin en önemli cinayetleri arasında yer alan bu üç cinayet de Diyarbakır’da işlendi. Anter ve Aydın’ı öldürenler, Kürt sorununda neyin olmasını istiyorlardıysa, o oldu:
Şiddet tırmandı, zaten ulusal hukukun dışında yönetilen bölgede, oldukça zayıf olan siyasi ve demokratik zemin şiddete ve teröre teslim edildi.
1991 yılında işlenen Vedat Aydın cinayeti faili meçhul cinayetlere giden yolu ve süreci başlatan bir cinayet oldu.
Aydın, evinden alındı ve iki gün sonra Elazığ- Maden taraflarında işkence edilmiş cesedi bulundu.
HEP İl Başkanı ve insan hakları savunucusuydu. 12 Eylül’de Diyarbakır işkencehanelerinde uzun bir zaman beraber kaldık. Diyarbakır cezaevine de aynı tarihte girdik. Cesur, mert bir insandı Vedat. Benim kuşağımın dürüst, sözüne kişiliğine güvenilir gençlerindendi. Vedat’ın öldürülmesi, bölgede yeni bir siyasi konseptin yolunu açtı. Barış umutlarını söndürdü. Dağa giden gençlerin sayısında olağanüstü bir artış oldu. O kadar ki, liselerden ve üniversitelerden yüzer-ikiyüzer kişilik grupların dağlara yollandığını duyardık. Bu bir devlet konsepti ve tercihiydi, PKK ise bu konsepte, bu ateşe benzin döken konumdaydı. 90’lı yılların PKK’si, ve 90’lı yılların devleti, ne istediyse o oldu. Bu konsepte karşı çıkma ihtimali olan herkes ya öldürüldü ya da susturuldu.
Vedat Aydın cinayeti, bugün de birçok yönüyle aydınlatılabilmiş değil.
Musa Anter de bu konseptin kurbanı oldu. Kendimi bir anda içinde bulduğum ve yaralı kurtulduğum bir suikast..Bu cinayet de aydınlatılamadı.. Bir dava sürüp gidiyor. Bu dosyanın tozlu raflardan indirilip katil zanlısının yakalanmasını sağladık. Hikayesi, benim ‘Kuşatmadan İnfaza-Musa Anter Cinayeti’ isimli kitabımda anlatıldı. İsteyen ve merak eden bakabilir.