Öcalan ve PKK arasındaki ilişkiler bakımından, en sancılı en karmaşık bir dönemden geçiliyor.
Böylesi zamanlarda Öcalan’ın suskun kalması, ne düşündüğünün bilinmemesi, HDP/PKK içinde, gidişattan memnun olmayan kesimlerin elini zayıflatıyor, PKK’nin politikalarının, sorgulanmasına mani oluyor.
PKK üstlendiği bu vesayet savaşını, HDP’ye oy veren beş milyon insana rağmen sürdürüyor. HDP/PKK’yi olumlayan geniş kitleler, Kandil’in yürüttüğü hendek siyasetinden memnun değiller ama HDP çok açık ifadelerle bu siyaseti destekleyince, susuyor ve herhangi bir itiraz yükseltemiyorlar.
Kandil, hendek siyasetini, Öcalan’a rağmen inşa etti. Doğuracağı sonuçları bile bile bu işe girişti. Silahsızlanma programını kabul etmedi ve çeşitli bahanelerle ret etti.
Bir bölge neredeyse insansızlaşmanın eşiğine gelmiş ama HDP, hendekleri meşru göstererek, hendek siyaseti üzerinden bir müzakere masası kurulmasını talep etmekte, bu siyasi tutum, HDP ile Kandil arasında hiçbir sınır kalmadığını göstermektedir.
HDP’nin önünde iki yol vardı; ya Kandil’in bu çılgın stratejisine karşı açık bir tutum ya da bu stratejiyi destekleyen bir tavır. Baktığınızda, HDP’nin, Kandil’e ait bir stratejiyi destekleyen bir pozisyon aldığı görülüyor. Selahattin Demirtaş ya özyönetim olacak ya da çatışmalar sürecek diyor.
HDP öyle görülüyor ki, bu politikalarını sürdürürlerse, kendisine ait bir stratejiyi değil, Kandil’e ait bir stratejiyi destekleyecekse bence bunu mecliste yapması için hiçbir gerekçe kalmayacak. Çünkü meclisin böyle bir tutumu ciddiye alamsı bile mümkün değildir.