Bazı okurlar, hep Kürt meselesi yazıyor olmamdan şikayet ediyorlar.
Gel de yazma, hele şu günlerde!
Rusya’nın sahaya geri dönmesiyle beraber, Ortadoğu’nın yeniden şekillenen jeopolitikasının anlaşılmasına yönelik olarak, hiçbir köşe yazarının, Kürt dinamiğini hatırlamadan yazı yazabileceği, kayda değer bir analiz yapabileceği kanısında değilim.
Kürt meselesi, sadece ‘milli birlik ve beraberlik süreci’ bağlamında filan söylemiyorum, önümüzdeki on yılların meselesi.
Bu mesele, Doğu’dan Batı’ya, bütün ülkelerin dış politikalarında önemli bir yer tutuyor, böyle olmaya da devam edecek.
Yeni anayasa, başkanlık sistemi tartışmaları bize hep Kürt yurttaşlarımızla yeni bir siyasi temsil ve tanınma konusunu hatırlatacak.
Biraz daha iddialı bir söz olacak ama 2023’lü yılların Türkiyesinin inşası söz konusu olduğunda, geliştirebileceğimiz veya geliştiremeyeceğimiz politikalara bağlı olarak, ülkemizin hem en güçlü hem en zayıf karnı bu mesele olacak.
Türkiye, körfez savaşlarından sonra, Özal’ın öngörüsü ve liderliğinde Irak’ta Kürtleri neyin beklediğini iyi gördü. Kuzey Irak’la bugün papaz değil, dostsak bunu o yıllarda yapılan tercihe borçluyuz.
O yıllarda arka bahçesinde yaşanan tarihin akışını doğru analiz edip buna göre pozisyon belirleyen Türkiye, bu tarihi akışın kendi içindeki problemi nasıl etkileyeceğini maalesef doğru bir biçimde teşhis edemedi.