Üçüncü çeyrek yüzde 11.1’lik büyümesi bize 2017 yılı büyümesinin yüzde 5 üzerinde gerçekleşeceğini gösteriyor. Şimdi beklememiz gereken büyümenin kalitesini ve sürdürülebilirliğini sağlamak için atılması gereken adımların atılmasını beklemek olacaktır. Bu da yapısal reformların sürdürülebilirliğine bağlıdır.
Bu yılın üçüncü çeyrek büyümesi 11.1 ile çift haneli olarak gerçekleşti. 9 aylık büyüme 7.3 olarak gerçekleşirken, son çeyrek büyümesi sıfır bile olsa 2017 yılı büyümesi yüzde 5.2 olarak geleneksel büyüme rakamımızı yakalamış olacağız.
2017 üçüncü çeyrek büyümesine hangi unsurların etkili olduğuna baktığımızda, bunlar arasında geçen yılın üçüncü çeyreğinde binde 8 daralma yaşamamızın baz etkisi önemli bir etken olarak görülüyor. Bunun yanı sıra KGF, istihdam ve vergi teşviklerinin canlandırdığı tüketim harcamaları, üretim, yatırım ve ihracat artışları da büyümenin yüksek çıkmasına neden olan unsurlar oldu. Bu nedenle, Bloomberg beklenti anketinde yüzde 8.4 olan büyüme daha yüksek 11.1 olarak gerçekleşti.
Bu oranda büyümeyi 2004 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 11.8, 2011 yılının birinci çeyreğinde 11.7, ikinci çeyreğinde 11.5 ve üçüncü çeyreğinde 11.6 olarak görmüştük. OVP’de 2017 büyümesi yüzde 4.4 iken, eylülde revize edilerek yüzde 5.5’e yükseltilmişti. Yıl sonunda revize edilen bu büyüme rakamına ulaşılması mümkün görülüyor.
Dünyadaki en yüksek üçüncü çeyrek büyümesine karşın, bunun makro ekonomik göstergelerde beklenen olumlu gelişmeleri göremiyoruz. Yıl sonu cari açık beklentisi 43.5 milyar dolar, işsizlik oranı 10.6, enflasyon kasım ayında TÜFE 12.98. Yıl sonunda yüzde 10’un üzerinde kalacak. Bu rakamlar büyümenin makro ekonomik açıdan yeterli olumlu etkisi olmadığını gösteriyor.
Oysa, dünyada üçüncü çeyrekte biz en hızlı büyüyen ülke olurken, ilk beşte yer alan diğer dört ülke Filipinler yüzde 6,9 Çin 6.8, Hindistan 6.3 ve Malezya 6.2 ile daha düşük oranlarda sıralanıyor.