Bayram günleri bir yandan trafiğin karmaşası, ölümle sonuçlanan trafik kazaları ile ilgili haberlere kulak verirken, bir yandan da kenara çekilip kitabımı okuyorum. Refik Durbaş'ın "Şiirin Gizli Tarihi" kitabında çok güzel anılar ve çok buruk hikayeler var.
Bayram tatili için Asos'un Behramkale köyüne gittim. Evde oturup köy yoluna bakıyorum. Yol çok yoğun. Her dakika birçok otomobil geçiyor. En iyisi evden çıkmamak.
Refik Durbaş'ın "Şiirin Gizli Tarihi" kitabını okumaya başladım. Birçok ünlü yazarın, ozanın bilmediğim özelliklerine rastlıyorum. Birçok güzel anılar, içki sofraları yanında birçok acı tatlı hikaye.
İlhami Bekir'in hikayesine takılıyorum. Yaşlılık döneminde Sek diye küçük dergiler çıkarır ve onları kendisi dolaşarak satardı. Libya'da Trablusgarp'ta doğmuş. 1926'da İstanbul'da ilköğretim okulunu bitirmiş. Bolu'dan başlayarak çeşitli illerde öğretmenlik yapmış. Evlenmiş, eşi ayağının koktuğunu söyleyince evi terk ederek 78 yıllık ömrünün son 25 yılını Kadıköy'de Elif Oteli'nde geçirmiş. Ölümü ile ilgili vasiyet olarak yazdığı şiirini şu dörtlükle bitiriyor: "İstemem toprağa gömüldüğümü / Yakın ve savurun külümü. Baharda badem ağaçları üstüne / Ben yine döneceğim yeryüzüne"
29 Mart 1984'te ölen İlhami Bekir'in mezarının üstüne gelecek şekilde bir badem ağacı dikilmiş. O günden bugüne çiçeklenip durur.