İçinde yaşadığımız dünyanın tekrar çift kutuplu bir siyasi kamplaşmaya doğru evrildiği bir süreçteyiz.
Çin’in; BM Güvenlik Konseyi’ndeki pozisyonu, Şanghay İşbirliği Örgütü üyeliği, sahip olduğu siyasi ve ekonomik gücü maalesef ülkesindeki insan hakları ihlallerinin görmezden gelinmesine çok büyük katkı sağlamaktadır.
Çin, 65 senedir Doğu Türkistan’da rutin bir şekilde zulüm ve baskı politikalarını sürdürüyor.
2009 yılındaki Urumçi olaylarından sonra ve her Ramazan ayında denetim ve uygulamalarını sıklaştırmaktadır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2013’teki raporunda; Çin’i bölgede yaygın bir etnik ayrımcılık, dini faaliyetlere yönelik baskı ve artan bir kültürel sindirme politikası uygulamakla suçlamıştı.
Raporda; bölgede uluslararası gözlemci kuruluş ve yabancı gazetecilerin de güvenlik gerekçeleri bahanesiyle çalışma yapmasına izin verilmediği ifade edilmiştir.
Çin’in uzun yıllardır Doğu Türkistan’da uyguladığı politikanın ana hedefi dini ve kültürel asimilasyon yaparak, Uygur Türklerini yok etmeye çalışmaktır.
Uluslararası AF Örgütü; son yıllarda Nepal, Pakistan, Kazakistan, Kırgızistan ve bazı komşu ülkelerden Çin’e zorla geri gönderilen Uygur mültecileri ile ilgili dikkate alınması gereken raporlar yayınladı.