Osmanlı döneminden itibaren Balkanlar’daki akraba ve dindaş topluluklarla sürekli ilişki içerisinde olduk.
Bizim için Balkanların tarihinin, sosyokültürel birlikteliğinin önemi çok büyük.
Yugoslavya’nın dağılmasıyla birlikte bölge halkları ile ister istemez daha çok ilişki içerisine girdik.
2007 yılında, hükümetin Balkan açılımı politikaları çerçevesinde, büyükelçiliklerin açılması, TİKA, Yunus Emre, THY, AA, YTB ve bankalarımızın aktif olarak bölgede temsilcilik ve ofisler açması bölge halklarıyla bizi daha da yakınlaştırdı.
Hal böyle olunca bölge insanının özellikle Kosova ve Makedonya Türklerinin beklentileri, sorunları gün yüzüne çıkmaya başladı.
Genelde Arnavut, Boşnak, Goralı, Torbeş, Romen Müslümanlar, özelde bu iki ülkedeki Türklerin, Türkiye devleti hükümeti ve kurumlarımızdan siyasi, kültürel, ekonomik beklentileri oldu.
Bu noktada bölgede aktif olarak faaliyet gösteren kurumlarımıza çok büyük işdüşmektedir.
Beklentilere verilen cevap ve ilgi oranı Türkiye’nin bölge halkları üzerindeki etkisiyle eşdeğer durumdadır.
Türkiye’nin Makedonya ve Kosova’da kurduğu ilişkilerin çok yönlü siyasi güç dengeleri gözetilerek yeniden ele alınması gerekiyor.
Bu çerçevede siyasi ve kültürel alanda çok ciddi adımlar atılmalıdır.
Türkiye, Makedonya’yı ve Kosova’yı anayasal ismiyle tanıyan ilk ülkelerin başında geliyor.
Bu iki ülkede tarihi ve akrabalık bağlarımız var.