Bu ülkede gerçekten de katı olan her şey buharlaşıyor. Tüm
referans aşınıyor. Değerler namına ne varsa, sadece ötekini mahkûm
etmeye yarayan işe yarar maymuncuktan öte anlam ifade
etmiyor.
Seçim atmosferini bir noktaya kadar anlamak mümkün. Ancak yalan,
iftira ve çarpıtmaların seçim gerekçesiyle meşrulaştırılması da
mümkün değil.
Şimdi de Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir karar üzerine kıyametler
koparılıyor. Adeta kararı okumaya gerek yok. Mahkemenin ne
dediğinin, hukukun ve anayasanın ilgili kurallarının bir anlamı
yok. Mahkemenin kararı ucundan da olsa zihinlerde biriktirilmiş
nefretin boşalması için gerçek olmayan bir gerekçe dahi
sunabiliyorsa, yeterli. Otomatiğe bağlanmış klişeler, ön yargılar,
tüm ezberler ve tabi nefret dökülüyor ağızlardan,
kalemlerden.
Yazarı, çizeri, aydını, ünlüsü, sanatçısı, romancısı vs...
cehaletin şahikasında dolaşıyor.
Twitter, HSYK, Balyoz kararlarıyla, “işte hukuk”, “işte mahkeme”
alkışlarıyla hoşamedi edilen Anayasa Mahkemesi şimdi başka bir
kararında bağımsız ve tarafsız olmadığı suçlamasıyla
karşılaşıyor.
Hukuktan ve mahkemelerden ne bekliyoruz?
Beklediğimiz şey, sadece bizim hoşumuza giden, ideolojik
beklentilerimizi tatmin eden veya kârımızı maksimize eden kararlar
mı? Öyle ise, bunu “yargı bağımsızlığı” veya “hukukun üstünlüğü”
maskesi altında pazarlamayalım.