Bir önceki yazıda parlamenter sistemde yargının mahiyetini
ortaya koymaya çalışmıştım. Bu sistemlerde genelde yargıçlık
mesleği hukuk alanında uzmanlaşmış ve yargı bürokrasisinin
hiyerarşi ve denetimine tabi meslekten kişilerce yerine
getirilmekte, tarafsız görüntü, iyi hukuk bilgisi ve kişisel
erdemin adalet için yeterli olduğu varsayılır.
Başkanlık sistemi gibi meşruiyetini doğrudan doğruya halktan alan
bir hükümet modelinde yasama ve yürütme erki arasında, sert erkler
ayrılığı ilkesi geçerli olduğu için, daima bir rekabet ve
karşılıklı denge/fren mekanizmasına ihtiyaç duyulur. Bunun sadece
yasama ve yürütme ilişkisinde değil, bunların dışında her iki erk
arasında hakemlik rolü üstlenebilecek bir yargı erkiyle sağlanacağı
düşünülür.
Hakemlikteki mantık, kişilerin bilgi ve karakterlerinin yanında
esas itibariyle tarafların güvenine dayanmasıdır. Hakem olacak bir
yargı ilk önce başkan ile parlamentonun güvenine sahip olmak
zorundadır. Bu mantık yereldeki mahkemelere kadar geçerlidir. Bu
yüzden yargıçlık mesleği ve yargılama pratiği daha çok yargılamaya
tabi olanların, yani halkın onayına ve güvenine göre tanzim edilir.
Güven, bilgi ve uzmanlığı nedeniyle toplumdan kopuk, özel ve seçkin
kişilerle değil, toplumun içinden çıkan ve ona yakın, onun
tarafından bilinebilir kişilerle tesis edilebilir. ABD’de yargı bu
mantığa göre şekillenmiştir. İlk derece mahkemelerinden başlayarak
yargıç koltuğuna oturacak kişiler halk tarafından seçilir. Yine de
somut davada adaletin tesis edilip edilmediği sorusunun muhatabı
yargıç değil, yine halkın temsilcilerinden oluşan jüridir. Halk
kendi güvendiği bir hâkimi seçer ve mahkemeyi yönetme görevini ona
verir. Davanın esasını ise yine kendi içinden çıkan bir jüriye
emanet eder.
Zira halkın onayı güveninin ön şartıdır.
Yüksek mahkeme üyeliklerine atama ise, Başkan’ın önerisi ve
Senato’nun tavsiye ve rızasıyla gerçekleşir. Başkanlık sisteminde
parlamentonun, kendi içinden hükümet çıkarmadığı, bu nedenle
istikrarlı hükümet için seçim barajlarına ihtiyaç duyulmadığı
dikkate alındığında, toplumsal çeşitliliği daha iyi yansıttığı
açıktır. Böyle bir parlamento, onay vermek veya diğer şekillerde
yüksek yargı seçiminde belirleyici olmak suretiyle, yargıda
çoğulculuğa esaslı katkı sağlar. Toplumsal çoğulculuğun ve sosyal
dengenin yansıdığı bir yargı sistemi, demokratik denge ve denetim
bakımından daha işlevseldir.