Köy ortamında en büyük heyecanım okulların başlamasıydı. Türkiye’nin en doğusunda bir köy ortamımda, yeni kitaplar, yeni bilgiler ve batıdan gelen öğretmenleri heyecanla beklerdim. Okullar açılmadan her gün okul ve lojmanları ziyaret eder, gelmeye başlayan öğretmenler görünce, takvim yaprakları daha hızlı düşerdi sanki. Yine böyle bir gündü. Sabah saatlerinde lojmana geldim. İki öğretmen, iki iskemleye oturmuş, ortadaki derme çatma bir sehpa üzerinde Marksizm’e dair bir kitap... Öğretmenlerden biri kitaptan bir paragraf okuyor, sonra makineli tüfek hızında argümanlar, kavramlar ve cümleler sıralayarak tartışıyorlardı. Bir ara radyoyu açmamı istediler. Açtım. Hasan Mutlucan’dan bir kahramanlık türküsü, ardından “1 No’lu Milli Güvenlik Konseyi Bildirisi” okundu.
İkisi de bir süre dudak bükerek bildiriyi dinledikten sonra,
“devrim durdurulamaz!” deyip kapatmamı istediler ve makineli tüfek
ritminde tartışmaya devam ettiler.
Aradan iki ay geçti. İç karartıcı bir kış günü cemseler köye geldi.
Öğretmenlerin bir kısmıyla birlikte gençlerin çoğunu alıp götürdü.
Kimileri aylar, kimileri yıllar sonra köyüne dönebildi.
12 Eylül Darbesi’nin bir köy ortamında bir ortaokul öğrencisinin
yaşamına yansıyan kısmı bu.
Hapishanede bir köşede, kendine küçük bir dünya kurmaya çalışan bir
çocuğun psikolojisinden farksız...
Cemseler hep vardı çünkü.