Yaşlanma sürecini belirleyen birçok sebep var. Bunlardan biri de hücrelerimizin serbest radikal saldırılarıyla paslanıp yaşlanması.
Serbest radikal saldırılarının sonuçları sadece “erken ve kötü
yaşlanma” ile sınırlı değil, onlar bazı kronik hastalıklar, hatta
kanserlerin de oluşumunu hızlandırabiliyor.
Peki nedir, nasıl bir şeydir bu “serbest radikal” adını verdiğimiz
atipik yapılar?
Bunların kimini biz kendimiz, metabolik faaliyetlerimiz ile atık
madde olarak üretiyoruz. Kimini de dışarıdan yiyecek içecekler,
sigara, kozmetik maddeler vs ile “toksik maddeler” olarak
bedenimize davet ediyoruz.
Serbest radikaller elektron açlığı içinde kıvranan, eksik
elektronlarını hücrelerimizden, hücrelerin zarları, organelleri
veya çekirdeklerinden karşılamaya çalışan oluşumlar.
Eşleşebilecekleri elektronu buldukları her yere yapışıyor,
yapıştıkları yerlerin de yapılarını bozup erken ve hızlı
yaşlanmanın zeminini hazırlıyorlar.
Peki bedenimiz bu amansız zararlılara karşı herhangi bir savunma
sistemine sahip mi? Evet! Çok güçlü bir antioksidan savunma ordumuz
var. Bu sayfada sık sık dile getirdiğim glutation, katalaz ve
benzeri yapılar bunların en önemlileri.
“Peki bu savunma sistemi nasıl çalışıyor?” diyorsanız aşağıdaki
kutuya göz atmanızda fayda var.
Antioksidan=Feda!
Antioksidan savunma sistemimizi
oluşturan doğal yapılarımız (glutation, katalaz) ya da bizim
yiyecek içeceklerle kazandığımız diğer doğal antioksidanlar (C, E
vitaminleri, selenyum, çinko, üzümdeki proantosiyanidinler,
resveratrol, elmadaki, soğandaki kuvarsetin, çaydaki kateşinler...)
kendi elektronlarını bu kararsız maddelere (serbest radikallere)
vererek onları nötr ve dengeli hale sokarlar.
Neticede “kendilerini feda edip” bizi bu kötü niyetli yapıların
zararlarından korurlar. Peki o zaman problem ne?
Problem şu: Bedenlerimiz yaşlandıkça daha fazla serbest radikal
üretiyor. Dahası dışarıdan bedenlerimize giren serbest radikallerin
miktarı da artıyor. (Sadece sigara dumanında binin üzerinde farklı
serbest radikal olduğu biliniyor. Bu maddelerin vücudunuza girmesi
için sigarayı içmeniz de şart değil havadaki dumanını koklamanız
bile yetiyor.)
Bir taraftan da ne yazık ki biz yaşlandıkça hem doğal antioksidan
gücümüz zayıflıyor, hem de yiyeceklerle kazanabileceğimiz serbest
radikallerin miktarı minimuma iniyor. Neticede savaşı kazanmamız
zorlaşıyor.
Peki ne yapmalıyız? Bu sorunun yanıtını da yine yandaki kutuda
bulacaksınız.
Neden koyu renkli sebzeleri tercih edelim?
Biz yaşlandıkça antioksidan destek
sistemimiz zayıflıyor. Bu zayıflamayı önlemenin yolu da sebze ve
meyvelerden özellikle taze ve koyu renkli sebze ve meyvelerden
antioksidan madde kazanımımızı artırmaktan geçiyor.
Yani daha fazla kırmızı (elma, kiraz, vişne, böğürtlen, yaban
mersini), daha çok mor (erik, lahana, turp), daha bol domates
(likopen), havuç (karetenoid), soğan, sarımsak (kuvarsetin) yememiz
lazım.
Özeti şudur: 50’sinden sonra sebze ve meyve ağırlıklı beslenen
kazanıyor. Sebze meyve kazanma sistemini oluştururken de dörde bir
gibi bir oran oluşturmak bence en doğrusu.
Yani her gün beş porsiyon sebze ve meyve ihtiyacımızın dördünü
sebzelerden, birini meyvelerden karşılamamız halinde süreç daha
akıllıca işliyor.