Dikkatli olmazsak hepimiz yoğun bir asit denizinde boğulmak üzereyiz! Nedeni de yiyip içtiklerimizin çoğunun ya tıka basa asit yüklü ya da asit üretimini artıran şeyler olması.
Ciddiye almadığımız ve pek de tanımadığımız önemli bir sağlık
tehdidi ile karşı karşıyayız: Asit yükümüz giderek artıyor.
Eğer dikkatli olmazsak hepimiz yoğun bir asit denizinde boğulmak
üzereyiz!
Nedeni de yiyip içtiklerimizin çoğunun ya tıka basa asit yüklü ya
da asit üretimini artıran şeyler olması.
“Asit yükünü artıran gıdalar” listesinin en başına hayvansal
ürünleri yazabiliriz. Özellikle de süt ürünlerini ve hayvan
etlerini.
Listeye meyve sularını da eklememek olmaz. Bilhassa gazlı, bol
şekerli, yani içine fruktoz pompalanmış olanları. Mesela alkol ve
benzeri keyif verici maddeler de bu listede yer almalı. Kahve ve
çay da unutulmamalı.
Fast food’ların ise hemen hemen tamamı listeye konmalı. Marketten
aldığınız paketlenmiş atıştırmalıkların neredeyse tamamına
yakınının da asit yüklü şeyler oldukları unutulmamalı.
Peki ne yapmalı? Bu asit denizinden nasıl kurtulmalı? Hangi
önlemler alınmalı?
Önce şu noktayı unutmayalım: Bu öyle pek kolay başarılabilecek bir
iş gibi görünmüyor ama yine de yapılabilecek bazı işler,
alınabilecek bazı önlemler var: İlk tedbir susuz kalmamak, hatta
daha bol su içmek olmalı. Suların da mineral ve alkali zenginliği
yüksek olanları tercih edilmeli. Beslenme planları yapılırken
hayvansal değil, bitkisel besinlere ağırlık verilmeli. Olabildiği
kadar basit, taze ve doğal bitkisel besinlere yönelmeli.
Bitkisel besinlerin de (sebzeler, otlar) çiğ yenilebilenleri
mümkünse pişirilmeden doğal çiğ halleriyle tüketilmeli.
Özellikle de alkali gücü artırdığı iyi bilinen limon, greyfurt,
domates, ıspanak gibi şeylere öncelik verilmeli.
Asit yükümüzdeki artış muhtemelen giderek daha önem kazanacak, daha
çok konuşulacak bir sağlık tehdidi olma yolunda.
Zaten bu nedenle de önümüzdeki yazılarımızda konuya sık sık
değineceğiz.
Alüminyum Alzheimer’a yol açabilir mi
Alüminyum pek çok nedenle şüphelerin üzerinde toplandığı bir
mineral.
Hayatımıza gereğinden fazla girdiği de kesin. Çok değil 15-20 yıl
öncesinde yemek pişirdiğimiz tencerelerin önemli bir bölümü
alüminyumdan imal edilmişti.
Uzun süre yemekler bu şaibeli tencerelerde pişirildi, bu tepsilerde
hazırlanıp fırınlandı. Mutfağımızda kullandığımız folyoların da
çoğu hâlâ ve maalesef alüminyumdan yapılıyor. Daha da kötüsü
alüminyumu fütursuzca yani korkmadan hemen her gün cildimize de
sürüp duruyoruz.
"Nasıl olur hocam?” demeyin, olur! Piyasada satılan deodorantların
önemli bir bölümü de tıka basa alüminyum dolu.
Ayrıca içtiğimiz suların da ne oranda alüminyum içerdikleri bence
kuşkulu. Oysa pek çok bilim insanı alüminyumla bu yoğun bedensel
temasın bunama/Alzheimer hastalığı veya kanserle karşılaşma riskini
artırabileceğini düşünüyor. Her ne kadar bazıları “bu kadar
alüminyumdan bir şey olmaz!” dese de bana göre durum hâlâ kuşkulu.
Netice şu: Alüminyum içeren deodorantları kullanmayın.
Alüminyum tepsi ve tencerelerde yemek pişirmeyin. Alüminyum
folyoları mutfağınıza sokmamaya çalışın. Özellikle de yemek
pişirirken –fırında hazırlanan yiyecekler- üzerlerini alüminyum ile
kaplamayın.
Yürüyüş mü meditasyon mu?