Osman Müftüoğlu Hürriyet Gazetesi

Asit denizinde boğuluyoruz

Dikkatli olmazsak hepimiz yoğun bir asit denizinde boğulmak üzereyiz! Nedeni de yiyip içtiklerimizin çoğunun ya tıka basa asit yüklü ya da asit üretimini artıran şeyler olması. Ciddiye almadığımız ve pek de...

03 Ağustos 2016 | 1.324 okunma

Dikkatli olmazsak hepimiz yoğun bir asit denizinde boğulmak üzereyiz! Nedeni de yiyip içtiklerimizin çoğunun ya tıka basa asit yüklü ya da asit üretimini artıran şeyler olması.

Ciddiye almadığımız ve pek de tanımadığımız önemli bir sağlık tehdidi ile karşı karşıyayız: Asit yükümüz giderek artıyor.
Eğer dikkatli olmazsak hepimiz yoğun bir asit denizinde boğulmak üzereyiz!
Nedeni de yiyip içtiklerimizin çoğunun ya tıka basa asit yüklü ya da asit üretimini artıran şeyler olması.
“Asit yükünü artıran gıdalar” listesinin en başına hayvansal ürünleri yazabiliriz. Özellikle de süt ürünlerini ve hayvan etlerini.
Listeye meyve sularını da eklememek olmaz. Bilhassa gazlı, bol şekerli, yani içine fruktoz pompalanmış olanları. Mesela alkol ve benzeri keyif verici maddeler de bu listede yer almalı. Kahve ve çay da unutulmamalı.
Fast food’ların ise hemen hemen tamamı listeye konmalı. Marketten aldığınız paketlenmiş atıştırmalıkların neredeyse tamamına yakınının da asit yüklü şeyler oldukları unutulmamalı.
Peki ne yapmalı? Bu asit denizinden nasıl kurtulmalı? Hangi önlemler alınmalı?
Önce şu noktayı unutmayalım: Bu öyle pek kolay başarılabilecek bir iş gibi görünmüyor ama yine de yapılabilecek bazı işler, alınabilecek bazı önlemler var: İlk tedbir susuz kalmamak, hatta daha bol su içmek olmalı. Suların da mineral ve alkali zenginliği yüksek olanları tercih edilmeli. Beslenme planları yapılırken hayvansal değil, bitkisel besinlere ağırlık verilmeli. Olabildiği kadar basit, taze ve doğal bitkisel besinlere yönelmeli.
Bitkisel besinlerin de (sebzeler, otlar) çiğ yenilebilenleri mümkünse pişirilmeden doğal çiğ halleriyle tüketilmeli.
Özellikle de alkali gücü artırdığı iyi bilinen limon, greyfurt, domates, ıspanak gibi şeylere öncelik verilmeli.
Asit yükümüzdeki artış muhtemelen giderek daha önem kazanacak, daha çok konuşulacak bir sağlık tehdidi olma yolunda.
Zaten bu nedenle de önümüzdeki yazılarımızda konuya sık sık değineceğiz.
Alüminyum Alzheimer’a yol açabilir mi
Alüminyum pek çok nedenle şüphelerin üzerinde toplandığı bir mineral.
Hayatımıza gereğinden fazla girdiği de kesin. Çok değil 15-20 yıl öncesinde yemek pişirdiğimiz tencerelerin önemli bir bölümü alüminyumdan imal edilmişti.
Uzun süre yemekler bu şaibeli tencerelerde pişirildi, bu tepsilerde hazırlanıp fırınlandı. Mutfağımızda kullandığımız folyoların da çoğu hâlâ ve maalesef alüminyumdan yapılıyor. Daha da kötüsü alüminyumu fütursuzca yani korkmadan hemen her gün cildimize de sürüp duruyoruz.
"Nasıl olur hocam?” demeyin, olur! Piyasada satılan deodorantların önemli bir bölümü de tıka basa alüminyum dolu.
Ayrıca içtiğimiz suların da ne oranda alüminyum içerdikleri bence kuşkulu. Oysa pek çok bilim insanı alüminyumla bu yoğun bedensel temasın bunama/Alzheimer hastalığı veya kanserle karşılaşma riskini artırabileceğini düşünüyor. Her ne kadar bazıları “bu kadar alüminyumdan bir şey olmaz!” dese de bana göre durum hâlâ kuşkulu. Netice şu: Alüminyum içeren deodorantları kullanmayın.
Alüminyum tepsi ve tencerelerde yemek pişirmeyin. Alüminyum folyoları mutfağınıza sokmamaya çalışın. Özellikle de yemek pişirirken –fırında hazırlanan yiyecekler- üzerlerini alüminyum ile kaplamayın.
Yürüyüş mü meditasyon mu?

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Biyolojik yaşınızı siz belirleyin 21 Kasım 2024 | 617 Okunma Gerçek yaşınız ‘biyolojik yaş’tır 18 Kasım 2024 | 738 Okunma En iyi egzersiz hangisi 16 Kasım 2024 | 1.177 Okunma Sırada ‘yaşlanma tsunamisi’ mi var 14 Kasım 2024 | 385 Okunma Şüpheci olun 07 Kasım 2024 | 495 Okunma