Az ve öz yiyenlerin, özellikle ellili yaşlardan sonra gıda tüketimini azaltanların sadece ömürleri uzamıyor, onlar aynı zamanda ileri yaşlarda beklenenden daha sağlıklı bir ömür sürebilme şansını da yakalıyor. “Kalori sınırlaması” olarak tanımlanan bu basit beslenme yaklaşımı pek çok merkezde birçok kez denendi, incelendi, hep aynı olumlu sonuçları verdi. Bir Japon bilim adamı da (Prof. Dr. Yoshinori Ohsumi) böyle bir çalışma ile Nobel Tıp Ödülü’ne layık görüldü. Tavsiye edilen şey şu: Yaşınız ilerledikçe porsiyonlarınızı küçültün. Yüksek kalorili besinlerden uzaklaşın. Şekeri ve unu olabildiğince azaltın. Hayvansal besinler yerine bitkisel besinleri (sebze, meyve, bakliyat ve tam tahıl) tercih edin. Daha uzun, yavaş ve iyi çiğneyin. Daha yavaş yiyin. Öğün aralarınızı açın, çok sık yemeyin. Mümkünse de günde iki öğünle yetinin. Peki bu yaklaşımın bir sağlık sakıncası olabilir mi? Özel bazı sağlık sorunları dışında ciddi bir sakıncası yok. Bilinen en mühim uzun vadeli sorun kemiklerin güçsüz kalması ki o da ek kalsiyum tabletleri ve yoğurt-peynir ağırlıklı bir beslenmeyle rahatlıkla çözümlenebiliyor.
SORU ŞU: ARALIKLI AÇLIK KÜRLERİ ÖMRÜ NASIL UZATIYOR?
Araştırmalar hep aynı sonucu veriyor, yolu yarıladıktan, yani ellili yaşları tamamladıktan sonra çok yiyen değil az yiyen kazanıyor, hatta zaman zaman yapacağınız kısa süreli açlık kürleri sizi şampiyon bile yapabiliyor. Bunun nedeni olarak da farklı fikirler ileri sürülüyor. Aç kalmanın bağışıklığı güçlendirdiği ve savunma mekanizmalarını takviye ettiğini düşünenler çoğunlukta. Ayrıca daha az gıda tüketiminin daha az atık madde, daha az serbest radikal üretimi anlamına da geldiği biliniyor. Başka mekanizmalar da var devreye giren. Onlardan biri bence çok önemli. Nedenini yandaki kutuda açıklamaya çalıştım.
HÜCREDE NE OLUYOR?
‘KENDİN PİŞİR KENDİN YE’ SÜRECİ BAŞLIYOR