Sağlığımızın temel belirleyicilerinden biri de beden ve ruh arasındaki dengeli ve keyifli ilişkinin aksamadan sürmesidir. Belki de bu nedenle eski hekimler “insan beden ve ruhtan müşekkeldir” demişler.
Buradaki “müşekkel” sözcüğü önemli. Basitçe “oluşma” anlamına
gelse de “beden ve ruhun bir araya geldikleri andan itibaren önceki
hallerinden sıyrılıp birlikte ama yeniden şekillenmelerini” de
ifade ediyor. Yani anlamı “derin!”
Tıbbi açıdan bakıldığında da beden veya ruhtan birinde oluşan her
değişiklik, sağlığımızı derinden etkiliyor, “psikosomatik
hastalıklara” yol açabiliyor. Örneğin spastik kolit, örneğin
fibromiyalji bu tür hastalıklar.
Bunu önümüzdeki günlerde “Sağlıkta domino etkisi” başlıklı bir
yazıda anlayacağım. Ne var ki “Mükemmel sağlık” için sadece beden
ve ruhun uyumu da yetmiyor. İyi bir “sosyal çevre”ye, güçlü “moral
değerler”e de ihtiyacımız var.
Sağlığın evrensel tarifi de zaten birbirinden azıcık farklı. O
tarife göre; “Sağlık bedensel, ruhsal, sosyal ve moral bakımından
tam bir iyilik halini ifade ediyor”.
Kısacası sürecin daha birçok alt başlığı var. Detaylar için
buyurun...
Aidiyet duygusu yoksa huzur yoktur!
“Yanınızda kimlerin yürüdüğünü bilseydiniz kendinizi bu kadar
yalnız hissetmezdiniz.” Bu akıl defterime not ettiğim “iyi hayat”
cümlelerinden biridir.
Eğer sağlam aile ve sosyal bağlarınız, güçlü ve sarsılmaz aidiyet
duygularınız, zengin bir inanç dünyanız varsa o cümlenin anlamını
daha iyi kavrarsınız.
Siz farkında olmadığınızda bile yanınızda olan o muazzam ve yüce
güce daha çok bağlanırsınız. Bağlandıkça da daha fazla hayranlık ve
güven duyarsınız. Sevginin, dostluğun tükenmez desteğini,
karşılıksız iyilik yapmanın önemini yürekten kavrarsınız. Kendinizi
huzurlu hissedip rahatlarsınız.
Bana göre insana kendini kötü hissettiren duyguların en başında
yalnızlık duygusu geliyor. Yalnızlık duygusunun panzehri olan
sosyal bağlar ve diğer aidiyetler ise hayat yürüyüşünde yalnız
olmadığınızı, siz farkında olmasanız da bazı “şey”lerin veya
birilerinin size eşlik ettiğini düşünüp rahatlamanızı sağlıyor.
Kısacası AİDİYET bizi hayata bağlıyor.
Aidiyet duygusu neden çok önemli?
Eğer yaşadığınız toplum, hayatı paylaştığınız aile ve akrabalar,
arkadaş ve dost çevrenizle ilişkileriniz iyi değilse ruh
sağlığınızda bazı sorunlar başlıyor.
Nedeni sağlığın, huzurun ve hayattan keyif almanın temel
belirleyicilerinden birinin sosyal çevre ve o çevreyle kurduğunuz
“aidiyet duygusu” olması. Aidiyetler azalınca ruh bundan rahatsız
oluyor.
Son yıllarda hepimiz çok ciddi bir “yalnızlaşma” süreci yaşıyoruz.
Birbirimize güvenmiyor, gelecek endişesi duyuyoruz. Bu hem kişisel
hem de toplumsal sağlığımız bakımından tehlikeli bir gelişme.
Ünlü psikiyatrist Dr. Toksöz Karasu’nun altını önemle çizdiği
(sadece sağlığın değil, mutlu, iyi ve huzurlu bir hayatın anahtarı
olarak kabul ettiği) “aidiyet duygusu” biraz da bu nedenle son
yıllarda daha önemli bir konu haline geldi.
Özeti şu: Yalnızlaşma ve gelecek endişesi sorununun en etkili ilacı
aidiyet duygusudur. Yeterli ve güçlü aile aidiyeti, sosyal aidiyet,
arkadaşlık, dostluk, hemşerilik, daha da önemlisi inanç ve
maneviyat aidiyetiniz varsa sağlığınızı sürdürmeniz ve “ruhlu bir
huzuru” yakalamanız daha bir kolaydır.
Metabolizmamız egzersizle hızlanır mı?