Yaşlanmak kaçınılmaz bir süreç. Zamanı gelince onunla hepimiz yüzleşeceğiz. Ben yaşlılığı biraz da uzun yolculuklara benzetirim. Diğer yolculuklar gibi önceden ne kadar iyi hazırlık yaparsanız o da o kadar problemsiz geçer.
Yaşlanmanın bize neler getireceğini biliyor, onun daha çok "ağrı", daha az "uyku", daha derin bir "yorgunluk" hali olduğunu kabul ediyoruz. Sıra bir başka yaşlılık sorununa, "bellek kaybına" geldi mi nedense paniğe kapılıyoruz.
Oysa beden ve ruh birlikte yaşlanır. Kalbiniz 70 yaşındayken cildiniz 30 yaşındaki parlaklığı ve canlılığını muhafaza edemez.
Eklemleriniz "ben 80'li yılları yaşıyorum" derken, gözleriniz 20'li yaşlardaki kadar keskin göremez. Her hücre, doku ve organınız gibi beyniniz, sinir sisteminiz ve onun muhteşem güçlerinden biri olan hafızanız da yaşlanmadan payını alır.
İstisnalar bir yana her insan yaşlandıkça isimleri ya da sözcükleri hatırlamakta zorlanır.
Bu normal gelişmedir ve "yaşa bağlı bellek zayıflaması" olarak bilinir. Bu tür bellek kayıplarının ana vasfı özellikle yorgunluk, hastalıklar, depresyon halleri, yoğun stres dönemleri ve uykusuzluk hallerinde şiddetlenip belirginleşmeleridir. Depresyon, stres, ateşli hastalıkların altını özellikle çizmek isterim.
Anlatmak istediğim şey şu: