Eklemlerimizin, özellikle de diz ve kalça eklemlerimizin canına okuyan yanlışlarımızın başında beslenme hatalarımız var. Bu hataları "iki başlıkla" değerlendirmek mümkün.
Birincisini daha önce de yazdım: Eklemlerimizin ihtiyacı olan gıdaları terk ettik. Tencerede kemiğiyle pişirilmiş bol sulu et yemekleri ve sakatat grubunu unutalı yıllar oldu.
Neticede kemik, kıkırdak, kas ve tendonlarımızın ihtiyacı olan temel ihtiyaç maddelerini (kolajen, glukozaminoglukanlar, kalsiyum, hiyalüronik asit ve daha pek çok şey) kazanamaz olduk. Tersine, eklemlerinin canına okuduklarını bile bile un, şeker ağırlıklı besleniyoruz.
İkincisi ise ağırlığımızla (!) ilgili: Kilo alıyor, şişmanlıyor, neticede; eklemlerin üzerine taşıyabileceklerinden daha çok yük bindiriyoruz.
Diğer bir yanlışı da aktivite konusunda yapıyoruz. Ya hiç hareket etmeyip eklemlerimizi paslandırıyor ya da “aktif hayat” tutkusuyla yanlış işler yapıp zarar veriyoruz. Aktivite deyince koşmayı anlamakta hâlâ ısrarlıyız. Egzersiz öncesinde azıcık ısınmayı nedense hep unutuyoruz.
Bazılarımız da eklemlerimize kapasitesini bilmeden aşırı yük bindiriyor, onları yapamayacakları hareketlerle yaralıyoruz.
Netice ortada: Eklemlerimiz öncelikle de diz ve kalçalarımız tahrip oluyor. Tahribatın ilk sonucu da ağrılar. Herkes birbirine şu soruyu soruyor: Nasıl geçecek bu ağrılar? Merak ediyorsanız önerilerimi lütfen dikkatle okuyunuz.