Diyabet, kanser, Alzheimer, obezite, Parkinson gibi hastalıkları ne yazık ki ‘verem’i ya da ‘zatürree’yi ışınlayıp gönderdiğimiz gibi gönderemiyoruz. Çünkü bu hastalıklarda tek bir suçlu yok.
Kronik yani süreğen hastalıklardan birine paçanızı
kaptırdıysanız işiniz çok zordur. Çünkü konu kronik hastalıklar
yani obezite, diyabet, Alzheimer, kanser, artrit, fibromiyalji,
haşimato vs. olduğunda “Nerede o eski güzel günler” diyeceğimiz
günler yakındır.
“İnsanlığa maddi ve manevi anlamda diz çöktürmek üzere olan
diyabet, kanser, Alzheimer, obezite, Parkinson, kalp damar
hastalıkları gibi hastalıkları ne yazık ki ‘verem’i ya da
‘zatürree’yi ışınlayıp gönderdiğimiz gibi gönderemiyoruz. Çünkü bu
hastalıklarda tek bir ‘suçlu’ yok. Çok ama çok daha ‘organize bir
suç örgütü’ ile karşı karşıyayız. Bu ‘kronik kompleks hastalıklar’
o eski bilinen ‘akut hastalıklar’la aynı şeyler değil. Bunlar
farklı bir şeyler” diyen Dr. Mustafa Atasoy sonuna kadar
haklıdır.
Bu cümlelerin altına ben de imzamı atarım. Çünkü bu yeni bin yılın
hastalıkları eskilerden çok farklı. Onlar tek tek ve mertçe (!)
ortaya çıkan suçlular değil. Onlar sinsi ve organize bir örgüt.
Marketten aldığınız gofretteki früktoz da, keyifle içtiğiniz hazır
kahvelerin içindeki kimyasal da, yediğiniz ete karışan büyüme
hormonları veya masum balıkların bedenlerinde bilmeden taşıdıkları
cıva da o organize örgütün üyeleri...
Bu hastalıklarla mücadele işte bu nedenle sadece hapla, ilaçla,
otla, çöple olmaz.
Bunlarla mücadele ciddi bir “toplumsal farkındalık”, yetenekli bir
“yaşam tarzı değişimi” ustalığı, uzun süreli ve fedakâr bir
“doktor-hasta işbirliği”, ilgili bir hasta ve bilgili bir sağlık
timi ile toplumsal bir işbirliğinin varlığını gerektiriyor.
HbA1c testi neden önemli?
Şekerle birleşip yapısı farklılaşmış hemoglobin miktarını ölçen
bir test HbA1c. Üzerine “karamelize” olmuş şeker moleküllerinin
yapıştığı, bu nedenle de yapısı bozularak oksijen taşıma
kapasitesini kaybeden hemoglobin molekülünün miktarını yansıtan bir
test.
Normalde yüzde 6’dan fazlası, şekerli diyabet hastalığının
başladığına işaret. Bu rakam büyüdükçe de o diyabetin daha bir
ayarsız ve kontrolsüz hale geldiği anlaşılıyor. Dolayısıyla yüzde
7-8-9 ya da 10 rakamını gören diyabetli hasta da, doktoru da
telaşlanıyor. Haksız da sayılmazlar. Laboratuvar raporunda yazan
HbA1c rakamı büyüdükçe o diyabetlide böbrek yetmezliği, körlük,
kalp krizi, inme riskleri de artıyor.
Peki, yükselen HbA1c rakamı sadece bunu mu yansıtıyor? Tabii ki
hayır.
Yüksek HbA1c değerinin daha pek çok anlamı var. Merak ediyorsanız
yandaki kutuya göz atmalısınız.
AGE de neyin nesi?
HbA1c’yi yükselten şeker değerleri daha pek çok proteini
karamelize edip yapısal bozuşmaya uğratıyor. Dokular sertleşmeye,
elastik olabilme yeteneklerini kaybetmeye başlıyor.
Karamelizasyon süreci sadece proteinlerle de sınırlı kalmıyor.
Başka pek çok molekül (yağ molekülü, nükleik asit) de karamelize
oluyor, bozuşuyor, doğal olmayan yanlış, toksik, yaşlı yapılara
dönüşüyor.
Neticede damarlar sertleşiyor, ciltler kırışıyor, tendonlar kasılıp
kalıyor. Bu tür karamelize moleküllerin ortak bir de adları var:
AGE! Bu işi yavaşlatmak da, hızlandırmak da yani bedeninizi bir AGE
çöplüğü yapıp yapmamak da sizin elinizde. AGE yükünü artıran sadece
kanınızdaki şeker patlamaları değil. Karbonhidratların her türlüsü
yüksek ısıda pişirildiklerinde bol bol AGE üretiyor.
Kavrulan, yakılan her besin tıka basa AGE ile doluyor. Mesela
pekmez, kavrulmuş kuruyemişler, cipsler, gofretler, kahvaltı
gevrekleri, yağda kızartılmış etler, pastane ürünlerinin neredeyse
tümü AGE dolu.
Kısacası besinlerinizi kavurmayın. Yiyecekleri yüksek ısıda yakarak
pişirmeyin. Böyle yaptığınızda diyabete, artrite, damar sertliğine,
bunamaya, kansere davetiye çıkarırsınız.
Size bir de iyi haber: AGE yükünü ölçen basit, ucuz, iğnesiz tarama
yöntemi geliştirildi ve yakında kliniklerde uygulanacak.
Yakmayın yanarsınız kavurmayın kavrulursunuz