Sağlık kültürümüzde “doktorlara güven” sonsuz ve sınırsızdır. Bu
konuda söylenmiş önerme cümlelerimizden birinin “Hekimle hâkimin
işine karışılmaz, söylediklerine de itiraz edilmez!” şeklinde
olduğu düşünülürse doktorlara duyulan bu yerleşik güvenin ölçüsü
daha iyi anlaşılır.
Ne var ki bize ciddi bir sorumluluk da yükleyen bu güveni her zaman
doğru yönettiğimizi söylememiz biraz zor! Biz doktorlar da size
zaman zaman yanlış veya eksik, hatta hatalı bazı tavsiyelerde
bulunabiliyoruz.
Geçenlerde ilk kitabım “Yaşasın Hayat”ın 2003’teki ilk baskılarına
baktığımda gördüğüm hatalar da bunun kanıtı. O kitaptaki bazı
“hatalı önermeler”im şimdi canımı fena halde sıkıyor.
70’inci sayfasındaki “gıdaları besleyici özelliklerini koruyarak
hazırlayın” bahsindeki “Balığı alüminyum folyoyo sararak pişirin!”
veya “Süt, peynir, yoğurt gibi ürünlerin yağsız olanlarını alın”
tavsiyeleri bunlardan sadece bazıları.
Ben bu gibi durumlarda “Mark Twain boşuna söylememiş!” diyorum.
İsterseniz yazıyı bitirmeden önce o büyük ustanın çok eskilerde
söylediği/yazdığı cümleleri mealen ve yeniden hatırlayalım:
“Doktorların tavsiyelerine uyarken dikkat edin, ben bu tavsiyeler
nedeniyle hayata erken veda eden pek çok arkadaşımın cenazesine
katıldım.”
Ve bir başkası daha: “Doktorların beslenme konusundaki önerilerinin
geçerlilik süresi gıda paketlerinin üzerindeki son kullanma
tarihinden de kısadır, dikkatli olun!”
Sonra da gelin o yanlış ya da eksik tavsiyelerden birkaçını bugün
yeniden tartışalım. Buyurun...
YANLIŞ 1: Acı, ekşi, turşu
yok!
Acı kırmızıbiberin metabolizmayı hızlandırdığı, içindeki kapsaisin
maddesiyle eklem ağrılarını azaltıp kronik iltihapları baskılayıcı
faydalar sağladığı artık neredeyse kesinleşmiş durumda. Bu nedenle
nemlenme ile oluşabilecek “aflatoksin” tehlikesine dikkat etmek
koşuluyla acı kırmızıbiber tüketme konusunda eskisi kadar baskıcı
ya da yasakçı değiliz.
Keza bir zamanlar pek de iyi gözle bakmadığımız karabiberde de pek
çok sağlık yararı bulunduğu anlaşıldı. Örneğin zerdeçalın emilimini
artırması bile onu affetmeye, hoş görmeye yetiyor.
Turşu meselesinde de yanlış yolda olduğumuz kesinleşti. Çünkü
turşunun her türlüsü müthiş bir probiyotik deposu. Hatta bazıları
(pancar ve lahana turşusu) hem probiyotik hem de prebiyotik
hazinesi. Yani olağanüstü birer sinbiyotik sağlık desteği.
YANLIŞ 2: Tuzu kes!
Tuzu fazla tüketmek yok. Bu kesin! Ama tamamen yasaklamak da
yanlış. Bu da kesin.
Yasaklanması gereken tuzun kendisi değil, rafine hale getirileni.
Yoksa deniz veya kaya tuzunu makul miktarlarda tüketmenin zararı
bir yana faydası bile söz konusu.
Bütün mesele “makul” sözcüğüne güvenmekte, yani deniz ya da kaya
tuzunu da “kararında” kullanmayı bilmektedir.
YANLIŞ 3: Çay, kahve yok!
Bu da biz hekimlerin çok sık başvurduğu anlamsız yasaklardan biri.
Oysa ikisinin de makul miktarlarda tüketilmesi halinde bırakın
zararı, faydaları bile var.
Tamam ikisi de kafein zengini. Kafeinin fazlası uykuyu kaçırıyor,
çarpıntı/aritmi yapıyor, tansiyonu yükseltiyor. Ama çaydaki
kateşinlerin hangi mucizelere imza attığını artık sağır sultan bile
(!) biliyor.
Keza kahvedeki flavanoidlerin de antioksidan güçleri ve diğer
yararlarını çaydaki L-Theaninin etkilerini gösteren araştırma
sonuçlarına her gün bir yenisi ekleniyor. Kısacası “kararında”
olmak şartıyla çaya kahveye de izin var. Yeter ki dikkatli
tüketilsinler.
BİR SORU
Var mı, yok mu?
Gıda Bakanlığı yetkililerine ve/veya üretici firmalara kısa, net ve
açık bir sorum var. Soruyu soran aslında ben değilim, bana müracaat
eden okurlar.
Soru şu: Bazı yoğurtlarda, süzme peynirler ve dondurmalarda ilave
margarin veya benzeri bir başka “ilave yağ” var mı, yok mu?
Lütfen aydınlatıcı bir bilgi. Yoksa “şehir efsaneleri”ne bir yenisi
daha eklenmek üzere...
AKLINIZDA OLSUN
Mühim bir kötü yaşlandırıcı: Pişmanlık
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel benim hayat ustalarımdan biri ve
en önemlisidir. Ondan onlarca iyi hayat tüyosu öğrendim. Bu
tüyolardan biri de “KEŞKE” sözcüğünü mümkün olduğu ölçüde
kullanmamak, hatta yasaklamaktı.
Süleyman Bey bu sözcükten hiç ama hiç hoşlanmazdı. Bunda biraz da
“geçmiş geçmişte kalmıştır, şimdi yeni şeyler söylemek zamanıdır”
felsefesinin etkisi vardı.
Rahmetli Demirel’e göre “pişmanlık”, ruhsal iyileşmenin ve iyi
yaşlanmanın en mühim düşmanlarından biriydi. “Eğer iyi yaşamak ve
yaşlanmak istiyorsanız pişmanlıklarınızı kafanızdan atın, en
azından güncelinizden uzak tutun” derdi.
Onun ne kadar haklı olduğunu şimdilerde çok daha iyi anlıyorum.
“Keşke”lere çok fazla takılanların, pişmanlıklarıyla çok sık
hesaplaşma içine girenlerin mutluluğu daha zor yakaladıklarını
görüyor ve fark ediyorum.
Size de tavsiyem şu: İyi yaşlanmak istiyorsanız özellikle 50’li
yaşların sonrasında “keşke” ve “pişmanım” sözcüklerinden kesinlikle
uzak durun.