Evet bazen fazlaca abartıyor, bir şeyin iyiliğini anlatırken de, kötülüğünden bahsederken de kantarın topuzunu kaçırıp iflah olmaz bir abartma şampiyonuna dönüşebiliyoruz.
Diyelim ki konu ekmek-sağlık ilişkisi. “Hangi ekmek, ne kadar, ne sıklıkta?” sorularına yanıt aramadan “Ekmeğe elinizi bile sürmeyin” deyip işin içinden çıkıyoruz.
Oysa her ekmek aynı değil. Geleneksel usullerle pişirilmiş bir ekmekten bir dilim yemenin sağlığa öyle ciddi bir zararı filan da yok. Tersine faydası var.
Konu ilaçlar olduğunda da durum aynı.
“Sakın ilaç filan yutmayın, ilaçları ağzınıza değil evinize bile sokmayın” diyebiliyoruz.
Tamam ilaçların yan etkilerinin, toksik etkilerinin olduğu doğru.
Ama hayatımızın pek çok alanında bizi hastalıklardan koruyan veya hastalıklarımızı tedavi eden de çoğu zaman o ilaçlar değil mi?
Benzer ve ama tersi bir durum doğal destekler için de söz konusu. Sağlığımıza ilişkin her problemi otla, çöple (yani bitkisel haplarla) halledebileceğimizi düşünüyoruz.
Oysa bunlar dikkatli kullanılmadıklarında ilaçlardan çok daha toksik, çok daha zararlı olabilen, karaciğere, böbreğe çok daha fazla hasar verebilen zehirlere dönüşebiliyor.
Yorgunluk ginsengle geçmez depresyon turşuyla iyileşmez!