Önce şunu bir belirtelim: Bu yazının nedeni elektronik postama iki gün önce düşen bir mesajdır.
Hürriyet
Mesajı gönderen de bir meslektaşım; Ege illerinden birinde
doktorluk yapan genç bir hekim arkadaşımdır. Genç doktorun
hikâyesini okuyunca yıllar önce yazdığım bir başka hastanın öyküsü
geldi aklıma ve bugün o hikâyeyi sizinle yeniden paylaşma ihtiyacı
duydum. Nedeni de şu...
Çok şükür, “akut” yani “acil” sağlık sorunları ile eskiye oranla
daha az karşılaşıyoruz. Ve yine çok şükür çoğunu da kolayca teşhis
ve tedavi edebiliyoruz.
Son yılların öne çıkan sağlık sorunları “kronik hastalıklar”.
Bunlarla mücadelede ise bırakın başarılı olmayı, her geçen gün
biraz daha çuvallıyoruz!
Çuvallamamızın nedeni ısrarla yapmaya devam ettiğimiz
hatalarımız.
Benden yeni bir “yol haritası” isteyen Egeli doktor arkadaşımın
bilmesi gerekenlerse özetle şudur: Yeniçağın yiyecekleri sorunlu,
yeni hayatın aktivitesi düşüktür.
Yeni hayat gereğinden fazla tembel, yeme içme odaklı ve haz
merkezlidir. Sağlık problemlerimizin çoğu bu yanlışların
sonucudur.
Ne kalp damar hastalıkları, diyabet, felçler, eklem ağrıları, ne
uykusuzluklar, yorgunluklar; ne de tansiyon yükselmeleri, kilo
almalar gökten zembille iniyor. Bunların hepsi bizim hayatla
kurduğumuz hatalı ilişkilerin neticesinde gelişen sorunlardır.
Eğer siz de günün birinde günde 6 hap yutan 120 kiloluk birine
dönüşmek istemiyorsanız lütfen aşağıdaki hikâyeyi dikkatle okuyunuz
ve yapmanız gerekenler üzerine azıcık kafa yorunuz.