Kalp krizlerinin tek sorumlusu zannedildiği gibi kolesterol
yüksekliği değildir. Tabii ki çok yüksek kolesterol değerleri
önemli bir faktördür ama kriz geçirenlerin önemli bir kısmında
kolesterol normaldir.
Ayrıca kötü kolesterol LDL’nin yüksekliği kadar iyi kolesterol
HDL’nin düşüklüğü de mühim bir ayrıntıdır.
HDL’nin 50 mg/dl’den yüksek olması gerekiyor. Daha düşük değerler,
özellikle 40’ın, hele hele 30’un altındaki rakamlar riskin büyümesi
anlamına geliyor. Çünkü HDL kolesterol adeta bir “çöp işçisi” gibi
çalışıyor.
Bitmedi! En az bu ikili kadar mühim bir başka yağın da dikkatle
izlenmesi gerekiyor. O yağa da trigliserid deniyor.
Trigliseridin yüksekliği de mühim bir ayrıntı. Çünkü yüksek
trigliserid seviyesi kötü kolesterol LDL’nin yapısını, boyutunu ve
yoğunluğunu değiştirerek onu daha da zararlı bir partikül haline
getiriyor.
Plaksız pıhtısız kriz olur mu?
Kalp krizinin temel nedeni;
koroner arterlerin içindeki plak ya da pıhtıların o damarı tümüyle
tıkamaları veya oradan koptuktan sonra daha ilerideki bir koroner
damarı koparmalarıdır.
Bununla birlikte seyrek olarak bazı durumlarda kalp krizini koroner
damarlardaki şiddetli kasılmalar da tetikleyebiliyor.
Bu durumda da o damarın beslediği kalp bölgesine yeteri kadar kan
gidemediği için “enfarktüs” gelişiyor.
Bu tür koroner damar spazmı plaklarla daralan ya da duvarı
kalınlaşan hasta bir koroner arterde oluşabildiği gibi tümüyle
normal bir koroner damarda da gelişebiliyor.
Bu spazmların nedeni ise net ve açık olarak her zaman bilinemiyor.
Muhtemel tetikleyiciler olarak da çok ağır duygusal stresler ve
yoğun sigara içmek gibi durumlar sorumlu tutuluyor.
Genetik miras önemli ama...