Karaciğerimiz sadece kilo aldığımız için yağlanmaz. Masum
zannettiğimiz pek çok şey, hatta çocuklarımıza yedirdiğimiz masum
tatlıların (!), masum atıştırmalıkların (!) çoğunun içindeki
kimyasallar da karaciğerimizi yağlandırıyor.
Önce şu bilgiyi belleğimize iyice yerleştirelim: Karaciğerimiz
mükemmel bir “temizleme”, olağanüstü bir “detoks”, eşi bulunmaz bir
“arınma” merkezi gibi çalışır.
Ama onun da belirli bir kapasitesi, kullanım şartnamesi, gücü,
kuvveti, imkanı ve yeteneği var. Mevcut mükemmelliğine onbinlerce
yıllık bir süreçte ulaşmış olsa da bizim ona son yıllarda
yüklediğimiz bu kadar çok kiri, pası, toksini, pisliği tamamen
temizleyebilme yeteneği yok. Üstelik bunu yaparken kendi de zarar
görebiliyor. Bu “zarar görme” durumunun ilk işareti de “yağlanma”
olarak karşımıza çıkıyor.
Özetle karaciğerlerimizin toksinleri temizleme yeteneği sınırlı.
Ayrıca zavallı organ (!) son 50 yılda hayatımıza giren ve sayıları
50 bini çoktan aşan kimyasal toksinlerin (deterjanlar, boyalar,
renk ve koku vericiler, parlatıcılar, koruyucular, temizlik
malzemeleri, hormonlar, antibiyotikler, böcek öldürücüler...)
çoğunu da tanımıyor.