Karaciğerimizin pek çok düşmanı var. Bunların kimi iç, kimi dış
düşman. En çok karşılaşılanı ise dış saldırılardır. Bu saldırıların
çoğu sinsi ve yavaştır. Şeker tüketimimiz ciddi ölçüde artmış
durumda. Çoluk çocuk, genç yaşlı şeker bağımlısı olduk. Ve bu
bağımlılıktan zarar gören organların en başında da karaciğerimiz
var.
Karacİğer hastalıkları hepimizi çok korkutur. Bunda çocukluğumuz ve
ailemizden gelen yansımaların da rolü vardır. Zannederiz ki
karaciğerimizde dert varsa eğer o dert amansız ve dermansızdır.
Oysa pratikte işin aslı farklıdır. Karaciğer hastalıklarının da
önemli bir bölümünün tedavisi vardır. Üstelik bu tedavilerin büyük
bir kısmı son derece başarılıdır. Ama bu bilgi “karaciğer”i ve
sorunlarını ıskalamamız anlamına gelmez. Zira karaciğerimizin pek
çok düşmanı var. Bunların kimi iç, kimi dış düşman. En çok
karşılaşılanı –doğal olanı da o zaten- ise dıştan gelenler, yani
dış saldırılardır. Bu saldırıların çoğu sinsi ve yavaştır. Çoğunda
da bir çeşit “vekâlet savaşı” durumu vardır ve eskiden “alkol” gibi
açık ve ciddi bir düşmanın yerini şimdilerde “şeker” gibi,
“hareketsizlik” gibi, “ilaçlar” gibi farkına varılması zor “vekil”
düşmanlar almıştır.
siroza kadar varabilir