İstatistiklere göre, her dört kişiden biri hayatının belli bir döneminde anksiyete/kaygı/endişe rahatsızlığına yakalanma riskiyle karşı karşıya... Ve anksiyete bozukluğunun ruhsal ve fiziksel zararları, şeker hastalığından daha az değil.
Adına ister kaygı, endişe, ister tıp dilindeki adıyla anksiyete
deyiniz, yaşadığımız çağda da, soluduğumuz havada da dozu giderek
artan bir kaygı durumu var.
Ben de yeni öğrendim, istatistiklere göre anksiyete bozukluklarının
"ömür boyu görülme sıklığı" yüzde 25'ten fazlaymış. Bu "her dört
kişiden biri hayatının belli bir döneminde anksiyete/kaygı/endişe
rahatsızlığına yakalanabilir" demektir. Ve yine bilimsel verilere
bakılırsa anksiyete bozukluğunun ruhsal ve fiziksel zararları şeker
hastalığından daha az değil. Yaşattığı sıkıntılar, çektirdiği
acılar, ızdıraplar bir yana kaybettirdiği iş günü sayısı ve iş gücü
ile ekonomiye verdiği zarar da çok büyük.
Globalleşmenin dünyayı adeta kocaman bir köye dönüştürmesi, "mobil
teknolojilerin ve sosyal medyanın gün be gün hayatımıza sirayeti,
bilgisayarların gitgide insan gücünün yerini alması, rekabetin
hızla artması, stresli yaşam koşulları ve tarihte hiç olmadığı
kadar çok sayıda seçenek arasından karar verme mecburiyeti"
anksiyeteyi en yaygın zihinsel rahatsızlık konumuna getirdi.