Önce şunu bilelim: Meyvesiz olmaz! Ama şu önemli ayrıntıyı da unutmayalım: Meyvede de “azı karar çoğu zarar” kuralı geçerli. İkincisi “ne zaman yenecek?” sorusunun cevabı da mühim. “Neden?” sorusuna gelince... Bu yazıda size üç ayrı ve önemli ayrıntının yanıtını özetliyoruz. Bu yanıtları “meyve yemenin anayasası” gibi de düşünebilirsiniz.
MADDE 1: Meyve olmadan olmaz
Meyvesiz olmaz, çünkü sağlığımıza olağanüstü destekler veren
vitamin, mineral, posa, prebiyotik ve antioksidanların en bol
bulunduğu gıdaların başında meyveler var. Bu nedenle her meyve
sadece bir “lezzet topu” değil, aynı zamanda bir “sağlık koçu” gibi
çalışıyor. Elma antioksidan kuvarsetini, prebiyotik inulini, siyah
erik, çilek, kiraz, vişne antioksidan antosiyanini, kayısı, şeftali
potasyumu, likopeni, greyfurt, portakal, mandalina narengenini, C
vitamini, sitrülini ile adeta şifa dağıtıyor. Kısacası her meyvenin
ayrı bir “sağlık hikayesi” var...
MADDE 2: Peki neden azı karar çoğu zarar?
Nedeni şu: Meyvelerin çoğu adeta birer früktoz topu. En az früktoz
içeren meyvede bile ortalama 100 gramda 4-5 gram früktoz
kazanıyorsunuz. Bu bazı meyvelerde (üzüm, incir, karpuz) 8-10 grama
bile çıkabiliyor. Ne var ki karaciğerin kısıtlı bir früktoz işleme
kapasitesi var. Bu kapasite günde 15-20 gramla adeta sınırlanmış
durumda.
Eğer bedeninize daha fazla früktoz girerse işlenmemiş früktoz (yani
kullanımın fazlası) trigliseride çevrilip dolaşım sistemine
veriliyor.
İşte o trigliserid önce karaciğeri yağlandırıyor, sonra karnınızın
içini yağ deposu haline getirebiliyor. Dahası kolesterolün yapısını
bozup oksitliyor, damara zararlı bir moleküle dönüştürüyor. Özetle
früktozun fazlası bize fayda değil, zarar veriyor.
MADDE 3: Ne zaman yeneceği de mühim bir ayrıntı...
Yemek üstüne yenen meyve hazmı bozuyor. Mide ve bağırsakta
şişkinliğe, gaza yol açıyor. Ayrıca meyve şekeri yapısal değişimle
doğal alkole dönüşerek adeta bir “kafa hoşluğu/karışıklığı” durumu
da yaratabiliyor.
Özeti şudur: Meyveler ölçülü yenecek, günde bir porsiyon
geçilmeyecek. Yemeğin üstüne değil, ara öğün gıdası olarak tercih
edilecek. Anlamı şu: “Ne zaman yenmeli?” sorusunun yanıtı da
bilinecek.
5 önemli kanser freni
◊ Daha az kalori: Besinlerle kazanılan kalorilerin miktarı
arttıkça, hele hele bu kalorilerin kaynağı rafine karbonhidratlar
oldukça kansere yakalanma sıklığı da artıyor. Kısacası söz konusu
kanser olunca can boğazdan gelmiyor, gidiyor.
◊ Daha çok sebze ve bol bakliyat: Sebzeler yüksek mineral, vitamin,
antioksidan içerikleri, posa zenginlikleri ve düşük kalorileri
nedeniyle bilinen en güçlü kanser savaşçıları. Ne kadar taze, koyu
renkli, parlak, diri ve doğalsalar, ne kadar çiğ tüketilmeye
müsaitseler faydaları o oranda artıyor, fren o kadar güvenli hale
geliyor. Bakliyat grubuna gelince. Onları da sık tüketin.
Çorbalarınıza ve salatalarınıza da bakliyat ekleyin.
◊ Daha fazla çeşitlilik: En iyi şeyleri yeseniz bile hep aynı
şeyleri yemeyin. Nasıl ki aynı şeyleri yapınca farklı sonuç
alamazsanız aynı gıdaları yediğinizde de sadece tek yönlü bir yolda
hareket eder, güvenliğinizi sadece bir frene bırakırsınız.
Olabildiğince çeşitli ve farklı gıdalar seçin. Farklı sebzeler,
meyveler, bakliyat grubu yiyecekler, protein kaynaklarına yönelin.
Bunu yaparken de mümkün olduğu kadar geleneksel besinlere ağırlık
verin.
Geleneksel besinler genetiğinize en uygun besinlerdir ve biliyoruz
ki yiyeceklerle genler konuşurlar. Ve eğer anlaşamazlarsa itişip
kakışırlar, kavga çıkarırlar.
◊ Daha çok yeşillik: Taze otların her türlüsü farklı birer kanser
savaşçısı. Biberiyenin, rokanın, marulun, maydanozun, dereotunun,
nanenin, kekiğin, yarpuzun, keklik otunun, kısacası her otun içinde
doğal “antikanser savaşçılar” var.
◊ Daha az şeker, un ve alkol: Bu üçlü bilinen en tehlikeli besinsel
kanserojenlerdir. Alkolle şekerin nasıl yan yana geldiğine de
şaşırmayın. Unutmayın ki çoğu alkol şekerden üretiliyor.
Üzüm şekerinden rakı, şarap, elma şekerinden elma likörü
yapılıyor.
Göz sağlığının doğal destekleri