'ŞİŞMAN BİRİ’ olmak ille de “OBEZ” ve “HASTA OLMAK” anlamına gelmiyor.
Kilo alırken bedeninizde biriken fazla yağların miktarı kadar, o yağların nerede biriktikleri de önemli. Tehlikeli olan, sizi “OBEZİTE KLUBÜ” üyesi yapan yağlar, deri altında biriken yağlar değil, karın organlarının içi ve çevresinde birikenler. Mesela kalçalarda biriken yağlar oluşturdukları mekanik yük dışında ciddi bir metabolik ya da iltihabi problem yaratmıyor. Göbek büyüten, beli kalınlaştırıp iç organlara yüklenen yağlar ise sağlığınızın canına okuyabiliyor. OBEZİTE YOLCULUĞU da zaten işte bu noktada başlıyor. Unutmayın! Cilt altı yağ dokunuz vücut yağınızın yaklaşık %80’idir. Göbek ve karın bölgenizde birikenler ise sadece %20’si. Asıl suçlu karın bölgenizde, iç organlarınızın içi ve çevresinde birikenlerdir. Sizi hasta eden, yorgun, bitkin düşüren, iltihap üreten, diyabete, hipertansiyona, kalp ve beyin krizine davetiye gönderen bu yağlardır. Bu tür riskli yağ birikimlerini fark edebilmenin yolu da tartıdan değil, bel çevresini ölçmekten geçer. Bizim “bel çevrenizi izleyin, kadınsanız 88, erkekseniz 100 cm’nin üzerine asla izin vermeyin” ısrarımızda bundandır. Tekrarlayalım: Her fazla kilolu OBEZ, her obez de HASTA değildir.
OBEZİTE NEDEN ÇOK
ÖNEMLİ?
Dünyada yetersiz beslenen milyonlarca
insan var. Ama yeni bin yılda düştüğümüz besin tuzakları yetersiz
beslenen insanların sayısından %30 daha fazla OBEZ üretti. Bunların
kayıt oldukları OBEZİTE KLÜBÜ’nün üye sayısı da her yıl katlanarak
büyüyor. Üstelik obezite nedeniyle gelişen kronik hastalıklarda
“fakirler” daha fazla bedel ödüyor. Obezite ile ilişkili diyabet,
hipertansiyon, kalp damar hastalıkları, felçler ve benzeri
sorunlarda ölümlerin büyük bir kısmını orta ve alt gelir grupları
oluşturuyor. Kısacası OBEZİTE MESELESİ’ni bizim de kep gündemde
tutmamız gerekiyor.
ALKOL MÜ, ŞEKER Mİ DAHA
ZARARLI?
SORUMUZ önemli! Vermek istediğimiz
mesaj ise şekerin de alkol kadar zararlı olabileceği. Evet, yanlış
anlamadınız. Dikkatsiz ve dozu aşmış kullanımda şeker de en az
alkol kadar “toksik” bir madde. O da alkol gibi bir
“mitokondri zehri”. O da alkol gibi bir
karaciğer yağlandırıcı. O da alkol gibi
trigliserit ve ürik asit
seviyelerinizi patlatır. O da alkol gibi şeker
hastalığı, hipertansiyon, kalp
damar hastalıkları, inmeler ve hatta
bunama ve kansere davetiye
çıkarır. Nedenini de tek cümlede özetlemek mümkün: Alkol
şekerin fermantasyonu ile oluşur.
HOŞGELDİNİZ...
YENİ
Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca sağlık sorunlarını yakından bilen,
işin içinden, mutfak pratiğinden gelen, görev aldığı her kurumda
hızlı, kalıcı, etkili sonuçlar ürettiği bilinen bir meslektaşımız.
Başarılı meslek ve iş yaşamını bakanlık sürecinde de
tekrarlayacağından eminim. Hayırlı uğurlu olsun diyor verimli bir
çalışma dönemi diliyorum. Yeni ve farklı projelerle sağlığımıza
daha güçlü nefesler aldıracağından hiç kuşkum yok.
ANTİOKSİDAN
GÜCÜ NASIL ARTTIRABİLİRİZ?
YAŞLANMAYI
tetikleyen serbest radikal saldırıları, daha ilk nefesle birlikte
yani biz doğar doğmaz başlıyor. Son nefesimizi verene kadar da
sürüyor. Sadece dıştan gelen serbest radikal saldırılarla karşı
karşıya kalsak neyse. Metabolik faaliyetlerimiz de sürekli serbest
radikal üretiyor. Bunların her biri birer terörist. Her biri
“bir elektronu eksik” dengesiz ve saldırgan yapı.
Bunlar eksik elektronlarını tamamlayabilmek için sürekli etraftaki
hücrelere saldırırlar. Hedefleri hücrenin bazen duvarı, bazen
DNA’sı, bazen enzimleri, bazen de organcıklarıdır. Uzmanlara göre
bedenimizdeki her bir hücre günde ortalama 10 bin civarında serbest
radikal saldırısına maruz kalıyor. Vücudumuz da yılda 1-2 kg kadar
serbest radikal üretir. “Peki bu tehlikeli, yaşlandırıcı ve
paslandırıcı maddelerin saldırıları nasıl önleniyor?” diyorsanız,
buyurun;
O SİSTEMDE
KİMLER
VAR?
ANTİOKSİDAN savunmasının esas oyuncuları
bedenin kendi doğal antioksidanları. Bu sistemde GLUTATYON,
KATALAZ, SUPEROKSİT DİSMUTAZ gibi enzimler var. Bedenin bu gibi
kendi antioksidanları yeterli mi? Hayır, değil! Bedenimiz
besinlerle kazandığımız antioksidanlardan da faydalanıyor. Kansere,
kronik hastalıklara, iltihaplara, hızlı ve kötü yaşlanmaya sebep
olan o amansız serbest radikal saldırılarının mühim bir kısmı da
sebze ve meyvelerle kazandığımız o antioksidanlarla yapılıyor.
Kısacası besinler bizi sadece doyurmuyor, yeniden yapılandırmıyor,
ANTİOKSİDAN SAVUNMA GÜÇLERİ’mize de destek oluyor. Bunların çoğu
renkli ve taze sebze ve meyveler ya da bakliyat grubundaki renkli
yiyecekler. Mesela çarşıda, pazarda görünce o pek de ciddiye
almadığınız ISPANAK tam bir antioksidan bombası. “Nasıl
olur hocam?” diyorsanız eğer, alttaki kutuları daha bir
dikkatle okuyun.