Anladık ki yaşlanma sürecini etkileyen bir değil birçok faktör var ve yaşlanma meselesi sadece hücre çekirdeklerimizde yerleşik DNA’larımızdaki ilerleyici hasarlardan ibaret değil. Diğer taraftan, paslanma (oksidasyon), şekerlenme (glikasyon) ve iltihaplanma (inflamasyon) üçlüsü de yaşlanma sürecimizi açıklamakta yetersiz kalıyor. Yeni çalışmalar “kök hücreler”deki azalmanın, yaşlanmış “zombi hücreler”deki hayatta kalma inatçılığının, “genomik kararsızlık” probleminin, “hücreler arası iletişim”deki bozuşmaların, “mitokondri yaşlanması”nın, “telomer”deki durdurulamaz kısalmanın ve çok daha önemlisi “epigenetik modellemedeki/düzenlemedeki sorunlar”ın da yaşlanma sürecimizi daha doğrusu nasıl yaşlanacağımızı, yaşlılıkta nelerle mücadele edeceğimizi ve hatta ne süre ile yaşayacağımızı derinden etkilediklerini gösteriyor. Önümüzdeki günlerde fırsat buldukça bu süreçlerin her birine ayrı ayrı değinmeye çalışacağım ama isterseniz gelin bugün bunlardan sadece birine değinelim, “epigenomik hasar ile yaşlanma arasındaki ilişkiyi” özetlemeye çalışalım.