Bugün özellikle şehirlerde yaşayan birinin “benim omega-3’üm yeterli” diyebilmesi mümkün değil. Böyle olduğu için de kanda ölçümler yapmaya da hiç gerek yok.
Global bir omega-3 açlığı içinde olduğumuzdan hiç şüpheniz
olmasın. Bu açlığın devam da edeceği kesin.
Çünkü yiyip içtiklerimizin içinde maalesef ihtiyacımızı
karşılayacak miktarda omega-3 yok.
Ne kırmızı veya beyaz ette, ne balıkta, ne bunların süt ve süt
ürünlerinde, ne de yumurtalarında kafi miktarda omega-3 yağını
arayın ki bulasınız. Nedeni şu: Günümüzde hayvanlar doğal
ortamlarında yaşayıp yetişip büyümüyor. Onların da hepsi omega-3
fakiri. Neticede bedenimize giren omega-3 miktarı azalıyor.
Çözüm, ne yapıp edip omega-3 zengini hayvansal ürünler bulup onları
daha sık ve bol tüketmek. Olmadı mı? Takviyelerden faydalanmak ama
ilki daha etkili ve garantili. Bu kesin.
Bugün özellikle şehirlerde yaşayan birinin “benim omega-3’üm
yeterli” diyebilmesi mümkün değil. Böyle olduğu için de kanda
ölçümler yapmaya hiç gerek yok. Bir de omega-3/omega-6 oranının
bozulması meselesi var ki bu omega-3 indeksi testini iyice gereksiz
hale getiriyor. Kısacası omega-3 indeksi testi bana göre
gereksizdir, çünkü ayanı beyandan ibarettir.
İnternet doktoru olmayın!
“Google doktorluğu” ya da “internet hekimliği” meselesi önemli. İnternetin bilgi paylaşımında muazzam kolaylıklar sağladığı da kesin. Bilgi erişimini basitleştirdiği ise asla tartışılmaz. Kısaca o bir “bilgi otoyolu” vazifesi de görüyor. Bu sınırsız otoyolda ne bir trafik polisi, ne de güvenlik kontrolü yapan bir radar/kamera sistemi var. O muazzam bilgi otoyoluna isteyen istediği aracı (bilgiyi) koyabiliyor. Arzu ettiği hızda da kullanabiliyor. Araçlar (bilgiler) sağlam mı, değil mi, gerçek mi, manipülatif mi ayrımı yapılamıyor.
Alfa lipoik asit aç mı, tok mu alınmalı?