Gündemde her gün yeni bir sağlık haberi var. Yine her gün bir “uzman görüş”ün tumturaklı uyarılarını dinliyoruz. Kimi “onu ye, bunu yeme” diyor, kimi ilaçları, kimi de modern tıbbı kötülüyor. Peki, bu bilgilerin hangileri ne kadar güvenli? İşin o kısmı maalesef oldukça karışık.
Mesela her gün kaşıkladığımız market yoğurtlarının zararlı,
hatta kanserojen olma ihtimalleri mi var?
Yoksa zararlı değiller de probiyotik fakiri ve katkılı oldukları
için mi onlardan uzak durmamız lazım?
Mesela ekmek konusunu “ekmek zararlıdır” deyip kestirip atmalı
mıyız?
Yoksa “hangi ekmek, ne kadar, ne sıklıkta?” gibi sorulara cevap mı
aramalıyız?
Mesela “çiftlik balıkları”nı külliyen zararlı mı kabul etmeliyiz?
Yoksa onların doğal ortamda büyüyüp yetişen balıklara oranla çok
daha az omega-3 içerdiklerini mi konuşmalıyız?
Örnekleri daha da çoğaltabiliriz ama söz uzadı.
Peki stratejimiz ne olmalı?
Bazı gıdaların sağlığımıza zarar verdikleri kesin. Bir kısım
besinler var ki toksinler gibi hareket edip bizi
zehirliyorlar.
Beyaz şeker, endüstriyel beyaz un, hidrojenasyonla üretilen
margarinler bu tür besinler. Ve tabii ki bunlarla yapılan
şekerlemeler, cipsler, bisküviler, gofretler, kolalı, kolasız,
gazlı, gazsız içecekler de aynı listedeler.
Bunların hepsine tamam ama “YASAK GIDALAR LİSTESİ” boyutunun bir
tür “terörist tehdit” algısı yaratacak şekilde büyütüldüğünden de
endişe edelim mi?
Kısacası sağlık bilgilerinin geçerlilik süreleri gıda maddelerinin
son kullanım tarihlerinden daha kısa olabiliyor ve o bilgilerden
faydalanırken çok dikkatli olmak, iyice filtrelemek
gerekiyor.