Kilo sorunu bizde de büyük hızla yayılıyor. Soruna sadece
obezite değil fazla kilolu olmayı da eklerseniz, neredeyse üç çocuk
ve gencimizden, her iki kadınımızdan birinin kilo problemi var.
Kilo salgını büyüdükçe de şeker hastalığı ve hipertansiyona
yakalananların sayısı çoğalıyor.
Kilo probleminin yol açtığı sorunlar ne yazık ki sadece bu ikiliyle
sınırlı değil. Problemin bir de damar sertliği, kan yağları
dengesizliği ve bunların ortak neticeleri oldukları çok iyi bilinen
kalp krizleri ve felçler boyutu var.
Bitmedi. Listeye başka sorunları da eklememiz lazım: Mesela
romatizmal problemleri, özellikle de diz ve kalça ekleminde oluşan
artritleri. Mesela Alzheimer ya da damarsal nedenlere bağlı olarak
gelişen bellek bozulmaları veya bunamaları. Bir başka sorun daha
var ki o da gizliden ve çaktırmadan yaygınlaşıyor: Ruhsal
sorunlar!
Gazetelerde çıkan haberlere bakılırsa neredeyse her mahalleye bir
psikolog gerekiyor. Çünkü psikiyatri uzmanlarına randevu bulmak
neredeyse imkansız.
İmkansız çünkü pek çok insanımız depresyondu, kaygı bozukluğuydu,
panik hastalıktı, obsesif-kompulsif nevrozdu derken psikolojik
problemlere paçasını kaptırmış durumda.
Kısacası beden sağlığımızda da, ruh sağlığımızda da çok ama çok
ciddi bir tehdit saldırısı ile karşı karşıyayız.
Peki, ne oldu? Neden bu duruma geldik? Sorun yönetimde mi, modern
tıbbın çaresizliğinde mi? Modern tıp bu sorunlara niçin çözüm
bulamıyor?
Tıp bu kadar ilerlemiş, sağlık sistemimiz bu kadar önemli mesafeler
kat etmiş olmasına rağmen neden saydığımız bu hastalık ya da
sorunlar adeta bir veba hızıyla yayılıyor?
Nedenler çok! Merak ediyorsanız buyurun...
Modern tıbbın eli kolu bazen neden bağlı?
Modern tıp geçtiğimiz yüzyılda
mükemmel işler yaptı. Örneğin ölümcül alerjik bir tepkide tek bir
iğne ile hayatınızı kurtarabiliyor. Bir organınız yırtıldığında
veya kanadığında çok değil, birkaç saatlik bir operasyonla size
hayatınızı geri verebiliyor.
Ateşli bir hastalığınız mı var? Çözüm yine basit. Bir, olmadı iki,
olmadı üç antibiyotiği kombine edip hastalığınızı çok değil bir
hafta on günde şıp diye (!) iyileştiriveriyor.
Kısacası “kriz” durumlarında ve “akut/ivedi” sağlık sorunlarının
çözümünde modern tıp müthiş başarılı. Ama aynı başarıyı -maalesef-
yukarıda saydığım kronik hastalıklarda mesela Alzheimer’da, mesela
obezitede, mesela diyabette gösteremiyor.
Bana sorarsanız -umarım yanılırım- bu gidişle muhtemelen hiç
gösteremeyecek. Çünkü mühim bazı eksikleri var ve o eksiklerin
farkında değil.
Farkında olsa bile o eksiklerle yüzleşmekten bilerek ya da
bilmeyerek kaçınıyor.
Peki nedir o eksiklikler?
Biz de bir ekosistemiz
Biz de bir ekosistemiz. Beden ve
ruhtan oluşmuş bir ekosistem. Beden ve ruhtan müşekkeliz.
“Müşekkel” sözcüğü çok mühim bir ayrıntı. Yaklaşık olarak “birlikte
şekillenme” anlamına geliyor.
O şekillenmede her ikisinin de yani ruhun da bedenin de çok ciddi
ve neredeyse eşit payları var. Biri az ya da çok olduğunda şeklin
rengi, dokusu, kokusu, gücü, kuvveti kısacası her şeyi
değişebiliyor.
İşin ustalarına sorarsanız beden bir arazi, ruh da o arazinin suyu,
havası, güneşi. İkisi birlikte işleyen bir ekosistemden
farksız.
Bu ekosistemde ikiliden birindeki arıza öbürünü de etkiliyor.
Ekosistem bozulduğunda hastalıklar ortaya çıkıyor. Bazen de o
hastalıklar bu ekosistemin yapısını bozan zararlılar gibi
çalışıyor. İşte bu nedenle ekosistemi dengede tutabilmek mühim bir
mesele.
Beden ve ruh arasındaki doğal denge önemli bir konu. Araziyi de, o
araziyi besleyen suyu, havayı, güneşi de korumanız, güçlü tutmanız,
düzenli olarak besleyip egzersiz yaptırmanız ve iç-dış streslerden
korumanız zorunlu.