Daha çok yiyor, daha az hareket ediyoruz. Hepimiz “hata”da eşit de değiliz. Normal yiyip çok az hareket edenlerimiz, çok fazla yiyip pek az hareket edenlerimiz de var. Ama bütün bu “katmerli yanlışlar” bile başka yanlışların varlığını maskeleyemiyor. Ve zaten bu nedenle de sorunun çok fazla “başka” alt başlıkları da var. İşte onlardan bazıları...
Yediklerimiz çok “yanlış” şeyler. Özellikle “çöp karbonhidratlar” meselesi çok mühim.
Früktoz çöplüğü olduk. Sorun früktoz yani “meyve şekeri” ama asıl suç meyvelerde filan değil.
Meyvelerden kokusunu, tadını, rengini çalıp boyalarla taklit ettiğimiz çakma meyve sularında.
Sorun “meyve suyu” veya “soğuk çay” filan deyip güvenerek içtiğimiz früktoz bombalarında.
Çünkü o früktoz çakma bir früktoz! Toksik bir “yapay” sanayi ürünü.
Zavallı mısırı binbir kimyasal işleme tabi tutarak ürettiğimiz mısır nişastasından çevirme garip bir früktoz.
Ve o früktoz sadece meyve sularında, gazozlarda, kolalı içeceklerde, soğuk çaylarda yok, daha pek çok besin (!) früktoz kaynıyor.
Baklavalar, sütlaçlar, bisküvi ve gofretler, jel kıvamlı şekerlemelerin de çoğu yine o “çakma früktoz” ile dolu.
Toksik kilo hikâyesi toksik früktoz ile sınırlı kalsa neyse. Devamı var...
O gofret, o bisküvi, o çikolata benzeri çıtırıklarda tıka basa dolu bir başka tehdit daha var: Glüten!