Osman Müftüoğlu Hürriyet Gazetesi

Yağ metabolizmasının anahtarı insülinde mi?

Fazla yağ birikiminin sonuçları yalnızca fiziksel görünümde sorunlarla sınırlı kalsa neyse. Bedendeki yağ miktarı arttıkça devreye artan kiloların getirdiği mekanik yüklenme problemleri (yani diz...

24 Ekim 2017 | 957 okunma

Fazla yağ birikiminin sonuçları yalnızca fiziksel görünümde sorunlarla sınırlı kalsa neyse. Bedendeki yağ miktarı arttıkça devreye artan kiloların getirdiği mekanik yüklenme problemleri (yani diz ağrıları, bel ağrıları) ve metabolik kilitlenme de giriveriyor. Hele bir de o fazla yağlar göbek-karın-kalça bölgesinde birikmişse işler daha da karışıyor. Çünkü bu bölgede biriken yağlar iltihabi süreçleri tetikleyip şeker hastalığını, hipertansiyonu, damar sertliği dahil pek çok hastalığı da davet edebiliyor. “Peki, neden bazıları diğerlerinden daha fazla yağ biriktiriyor?” diyorsanız buyurun.

Sağlıklı çözüm: Beslenme ve egzersiz dengelenecek

İnsülin patlamalarıyla mücadelenin tek yolu asla karbonhidratlardan kaçıp proteinlere yüklenmek, yani yağmurdan kaçarken doluya yakalanmak değil. Burada da makulü aramamız lazım.
O makul çözüm de protein kazanımını biraz artırmak ve daha çok aktivite yaparak kasları adeta birer insülin süpürgesi ya da süngeri haline getirmekten ibarettir.
Yağlarınızı gerçekten ve risksiz bir şekilde yakmak istiyorsanız sadece kalorilerinizi sınırlamayla ya da bedeninize habire protein pompalamayla uğraşmayın. Süreci doktorlara, diyetisyenlere, haplara, çöplere, ilaçlara havale etmeye de kalkmayın. Yaşam tarzı seçimlerinize günde 7 bin 500-10 bin adımı eklemeniz kesinlikle yeterli olacaktır.  

Tek suçlu insülin mi?

Fazla yağ biriktirmenin tek sorumlusu tabii ki insülin değil. Çok sayıda farklı hormon (leptin, glukagon, ghrelin) ve çok farklı metabolik süreçler de devrede olabiliyor ama uzmanların ortak fikri şu:
Yağ yakmada anahtar rolü insülin oynuyor. Zaten bu nedenle de temel hedef insülini yükseltmeyen hormonal bir ortam yaratmak, bedendeki insülin seviyelerini minimumda tutmak, yani kan şeker ayarını daha az insülinle temin etmeye çalışıp insülini tahrik eden besinlerden uzaklaşarak daha çok aktiviteyle kasları insülin süpürgesi haline getirmek oluyor.
Kısacası karbonhidratlarla ve tabii ki özellikle şekerle ruh ikizi gibi çalışan insülini karbonhidratlardan uzaklaştırmak, insülin-karbonhidrat samimiyetini sınırlamak temel hedef olmalı.
Bilindiği gibi protein ve yağdan zengin beslenmediğiniz ve karbonhidrat seçimlerinizi düşük karbonhidrat oranlı, şekeri sınırlı, posası bol sebzelerden ve bakliyattan seçtiğinizde kanda insülin patlamaları yaşanmıyor.
Buna karşılık seçimler şekerli içecekler, tatlılar, un ve nişasta zengini gıdalardan yana yapılırsa kanda insülin hızla yükseliyor, insülin şeker dengesi altüst oluyor ve doğal olarak da insülin direnci tuzağına düşmek kolaylaşıyor.
Kısacası zaten proteinden zengin beslenme modasının bu kadar yaygınlaşmasının da nedeni basitçe budur. Peki bu risksiz, tehlikesiz bir yol mudur? Maalesef değil. Onun da kendine göre bazı sorunları var, hatta “karanlık bir yüzü”nün olduğu bile söylenebilir. Mesela mı? Lütfen aşağıdaki kutuyu dikkatle okuyun.


YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Biyolojik yaşınızı siz belirleyin 21 Kasım 2024 | 616 Okunma Gerçek yaşınız ‘biyolojik yaş’tır 18 Kasım 2024 | 723 Okunma En iyi egzersiz hangisi 16 Kasım 2024 | 1.177 Okunma Sırada ‘yaşlanma tsunamisi’ mi var 14 Kasım 2024 | 385 Okunma Şüpheci olun 07 Kasım 2024 | 495 Okunma