◊ YÜRÜYÜN. Yaz tabii ki deniz demek. Deniz olunca da yüzme keyfi hep var, hep olacak demek ama siz yine de sadece yüzmekle yetinmeyin. Haftada en az 3-4 gün 40’ar dakikalık yürüyüş programlarınızı yaz boyunca da aksatmayın. Ve tabii ki bunu sabahın erken saatleri ya da akşamüzeri yapmanızda fayda var.
Unutmayın, yürüyüşün pek çok sağlık faydası var. En mühim faydasının da “sadece bedeni değil, beyni de forma sokması” olduğu anlaşılıyor. Düzenli yürüyüş yapanlarda “beynin hafızayı kontrol eden bölümü” olarak kabul edilen “hipokampus”ta yüzde 2’lik bir büyüme olduğu kanıtlandı. Tersi de doğru: Aynı araştırmada hiç yürüyüş yapmayanlarda hipokampusun yüzde 1.4 küçüldüğü anlaşıldı.
◊ EGZERSİZİ EĞLENCE HALİNE GETİRİN. Egzersize eğlence eklemek çoğumuzun farkına varmadığı, varsa bile pek de ciddiye almadığı bir ayrıntı. Batıda bu sorun çoktan çözüldü. Zumba vb. eğlenceli egzersiz aktiviteleri geliştirildi.
Birilerinin bize özgü benzer çözümleri de üretmesi lazım. Mesela mı? “Kolbastı dansı” koreografi olarak bir egzersiz çalışması haline neden getirilmesin?
◊ YAZ DETOKSU BAŞLASIN. Yaz detoksu demek biraz da “ev detoksu” demek. Tabii evi temizlemek söz konusu olduğunda da aklınıza hemen kimyasal temizlik maddeleri gelmemeli, sirkenin, karbonatın da bu amaçla kullanılabileceği hatırlanmalı. En sinsi mikrop yuvalarının ise küvetler, duş perdeleri, evyeler, bulaşık ve çamaşır makineleri, bulaşık süngerleri, diş fırçaları, cep telefonları, telefon ahizeleri olduğu hatırlanmalı.
◊ DUYGUSAL ARINMA DEVREYE GİRSİN. Yaz detoksu programına duygusal arınma da eklenmeli. Yazı bir tür ruhsal terapi zamanı haline getirmeli. Unutmayalım: Yaz daha çok hafifliktir. Hafiflemenin ilk başlaması gereken yer de beyindir.
◊ DAHA ÇOK SU İÇİLSİN. Suyun sağlık marifetleri saymakla bitmiyor ama düzenli su içmek özellikle yaz aylarında vazgeçilmez bir zorunluluk ve sorumluluk haline geliyor. Özellikle reflüsü olanların, ses tellerinde ödem sorunu yaşayanların gün boyu oda ısısında su içmelerinde fayda var.
◊ UYKU MESELESİ ÇÖZÜMLENSİN. Uyku sorunu giderek büyüyen bir sorun. Uykusuzluğun yol açtığı sağlık sorunları da (depresyon, baş ağrıları, yorgunluk, konsantrasyon güçlükleri, tansiyon yükselmeleri) mühim problemler.
Ayrıca uykusuzluğum çok mühim bir kilo davetçisi olduğu da kesin. Çok az uyumanın vücudun bazı hormonları salgılamasında değişimlere yol açtığı, bu değişimlerin de iştahı artırıp yemek sonrası tokluk hissini azalttığı, daha da kötüsü vücudun şeker ve una verdiği tepkilerde değişimlere yol açtığı kesinleşti. Bunların tümü insülin direncini ve obeziteyi davet eden şeyler.
◊ DAHA ÇOK SOSYALLEŞİLSİN. Keyifli yaz gündüzleri ve akşamları daha çok insan görmek, tanımak, daha çok eşle, dostla bir arada olmak için de mükemmel bir fırsat. Değerlendirin!
Değerlendirin çünkü siz sosyalleştikçe belleğiniz güçlenecek, ruhunuz dinlenecek, depresyon başka kapılara gidecek.
Lahmacun sağlıklı mı değil mi?
Lahmacun sever bir milletiz. İncecik hamurla hazırlanmış sıcak ve çıtır bir lahmacuna hayır demeyiz. İçine bir parça maydanoz eklenip üzerine biraz da limon sıkılınca lahmacunun tadına doyum olmaz.
Peki, söz konusu sağlık olduğunda onu nereye koyacağız?
Her besin gibi lahmacunun da artıları, eksileri var. Yüksek kalorili olması (bir adet lahmacun 300-350 kalori içerebiliyor), beyaz un yapılanması, yağlı kıymadan üretilmesi eksileri.
Sebze ve protein zenginliği, lezzeti ve gelenekselliği ise artıları.
Ekmeği ne kadar ince, sebze ve et (kıyma) yükü ne kadar fazlaysa o kadar sağlıklı bir lahmacun yediniz demektir.
Glutation depolarınız dolu mu, boş mu?
Glutation bedenimizdeki anahtar enzimlerden biri. “Anahtar enzimler” orkestrasının şefi olduğunu bile söylenebilir. Pek çok metabolik fonksiyonumuzun tıkır tıkır işleyebilmesi için ona ihtiyacımız var.
Detoks sistemlerimizin iyi çalışabilmesi, enerji üretimimizin yeterli olabilmesi, karaciğerimizin toksik maddelerden temizlenip korunabilmesi ve daha birçok fizyolojik süreç bu enzim sayesinde düzgün işleyebiliyor.
Şüphesiz katalaz, süperoksit dismutaz gibi enzimler de önemli ama detoks sistemlerimiz o olmadan yeterince güçlü çalışamıyor. Bu nedenle de glutationu azaltan, glutation depolarımızı boşaltan hatalardan uzak durmamız, yani glutation depolarımızı dolu tutmamız ve koruyup kollamamız gerekiyor.
Glutation düşmanlarının en başında çok sık kullandığımız bir ilaç var: Parasetamol! Parasetamol birçok ağrı kesicinin etken maddesi. Bu listeye kolesterol haplarını (statinler), kinolon içeren antibiyotikleri, ağır metalleri (özellikle cıva ve arsenik) ve alkolü de ekleyelim.
Peki glutation depolarını dolduranlar neler? Alfa lipoik asit, B12 vitamini, N-asetil sistein, metilfolat (folik asit), CoQ10 ilk önce aklıma gelenler...
İlacın yenisi daha iyisi olmayabilir