Adaline Bowman, bir trafik kazası sonrası mucizevi bir şekilde 29'uncu yaşına sabitlenip kalmış güzel bir kadın.
Yıllar geçiyor, kızı bile yaşlanıyor ama Adaline 29 yaşının hücre tazeliğini inadına koruyarak yaşamaya devam ediyor.
Bu gizemli vampir tazeliği bir süre sonra dikkat çekmeye başladığı için Adaline sürekli kimlik ve yer değiştirmek zorunda kaldığı göçebe bir hayata dalıyor.
Ta ki 107'inci yaşına dek...
Blake Lively'nın oynadığı The Age of Adaline'ın (maalesef bizdeki vizyon ismi korkunç, "Ölümsüz Aşk") konusu böyle başlıyor ve günümüz kadın/erkeğinin en çok üzerine titizlendiği, uğruna vakit ve nakit saçtığı konulardan birine, her daim güzel/genç/diri ve sağlıklı görünmeyi isteme damarına basarak pek şahane ilerliyor.
Ama ilginçtir, bu genç görünme hususunda filmin vardığı nokta, diyet/spor/detoks/estetik dörtgeninde yaşayan çılgın modern insan için pek iç açıcı değil:
Keşke yaşlanabilsem diyor Adaline. Yaşadığı ilişkilerden hep bu yüzden kaçıyor. Karşısındaki yaşlanırken kendisinin her dem taze kalıyor oluşunun aradaki ritmi doğal olarak bozacağını düşündüğünden...
BİRLİKTE KIRIŞIKLANMALAR ESKİDENDİ
Lakin gerçekçi olalım: Şu an bir kadın ya da erkeğe "Olduğun yaşa sabitlenip kalmayı ister misin?" diye sorsalar, çoğunluk "Tabii ki" der, balıklama gençlik havuzuna atlar.
Adaline gibi, "Birlikte yaşlanacağım bir ilişkim asla olamadıktan sonra bu kalıcı güzelliğin ne önemi var" diye romantik kıyılara kulaç atıp hüzünlenmez.
Çünkü ne olursa olsun diri kalmak şimdinin en önemli şeyi. Olmazsa olmazı. O aşk(lar), birlikte kırış kırış olmalar eskidendi.