AB üyeliği yolunda ilerleyen Türkiye’nin çok hızlı bir şekilde hedefine ulaşması açısından oldukça önemli bir rol oynayabilirdi. Maalesef bu böyle olmadı. Avrupa Parlamentosu kısa bir dönem haricinde çoğunlukla Türkiye’ye sürekli ön yargılarla bakan ve tek taraflı yaklaşan bir kurum oldu. Hatta bazen bazı AB başkentlerinin Türkiye’ye yönelik yanlış politikaları için kullanıldığını üzülerek izlediğimiz bir parlamento oldu.
Türkiye’nin AB üyeliği konusunda kararlılığı sürmekte. Hem de Türkiye bu konuda AB tarafından verilen birçok söz tutulmadığı halde bu tavrını hiç değiştirmedi. Hatta Avrupa Parlamentosu tarafından Türkiye’ye karşı birçok “haksız” ve “yanlış” kararlar alınmasına ve raporlar yazılmasına rağmen Türkiye, AB üyeliği yolunda ilerlemeye devam etti ve etmekte. Türkiye’deki kamuoyu yoklamalarında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları hala “AB üyeliğini” desteklemekteler. Avrupa Parlamentosu’nun ön yargılı tavrı nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını en fazla hayal kırıklığına uğratan kurum olduğu da bir başka gerçek.
Oysa Avrupa Parlamentosu AB’nin en yüksek demokratik kurumu olarak AB üyesi olmak amacıyla reformlar yapan ve AB’ye uyum konusunda gerekli adımları atan Türkiye için çok değerli bir “partner” olma şansına sahipti.
Türkiye’nin ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının haklı eleştiriler ve yapıcı önerilerle hiçbir sorunu yok. Türkiye’nin hali hazırda “hiçbir eksiğinin” olmadığı iddiası yok. Türkiye’ye yönelik her haklı ve tutarlı eleştiri “hoş geldi”, “sefa geldi”. Türkiye’nin başarıyla yürüttüğü demokratikleşme sürecinde “dışarıdan” örneğin “Brüksel’den” bakış aslında çok değerli. Türkiye’nin “içinden” görülmeyenler, bazen “dışarıdan “görülebilir” ya da “farklı görülebilir”. Bu “dışarıdan” bakış eğer “objektif ve dürüst” ise Türkiye için çok yararlıdır.
Türkiye’nin AB üyeliği yolunda ilerlediği süreçte her “samimi ve yapıcı öneri” sonuçta hem Türkiye’nin hem de AB’nin ortak çıkarlarına hizmet eder.
Keşke Avrupa Parlamentosu bu rolü üstlenseydi. Ancak 23- 26 Mayıs 2019 tarihinde gerçekleşecek seçimler öncesi mart ayı içinde kararlaştırılacak olan Türkiye Raporu’na baktığımızda “hayal kırıklığımız” devam etmekte. Son yıllarda Avrupa Parlamentosu tarafından kaleme alınan tüm Türkiye Raporları “haksız suçlamalar”, “gerçek dışı iddialar” ve “önyargılarla” doluydu. Bu nedenle Türkiye hiçbir zaman “Türkiye karşıtlarının” ve “Türkiye’nin AB üyeliğini istemeyenlerin” bildirisi gibi kaleme alınan Türkiye Raporlarını kabul etmedi ve geri çevirdi.
Türkiye Müslüman bir ülke olduğu için Türkiye’yi AB üyesi olarak görmek istemeyenler Avrupa Parlamentosu’nun bu amaçla kullanma hedeflerinde maalesef başarılı olmaktalar. Oysa AB’nin değerleri ve geleceği açısından bakıldığında Türkiye’nin Müslüman bir ülke olması üyeliği için bir engel değil tam tersine bir avantaj olmalıydı. AB konusunda vizyonu olmayan ve hala kendilerini “Orta Çağ mantığıyla İslam Dinine karşı Avrupa’yı savunmakla” yükümlü gören çevreler bu zihniyetleri ile AB’nin çıkarlarına ve geleceğine de zarar vermekteler.
Türkiye söz konusu olduğunda “Türkiye’ye düşman olanlar dostumdur” mantığıyla toplantılar düzenleyenler ve raporlara malzeme toplayanlar büyük hata etmekteler. Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye Raporları son yıllarda bu şekilde kaleme alınmakta. Parlamentosunun Türkiye raportörü Kati Piri de bir sosyal demokrat politikacı olmasına rağmen kendisinden beklenen adil tavrı gösteremedi. Türkiye Raporu hazırlanırken Türkiye’de onbinlerce insanın katili bir terör örgütü olan PKK’yı savunan ya da sözcülüğünü yapan kesimlerin yalanları dinleniyor ve kullanılıyorsa haklı olarak “bunun neresi iyi niyetli?” bir hazırlık diye sormamıza neden olmakta. Yine aynı şekilde Türkiye Raporu hazırlanırken muhatap alınanlar arasında Türkiye’de 15 Temmuz 2016 tarihinde kanlı bir darbe teşebbüsünde bulunan Fetullah Gülenci terör örgütü FETÖ’nün darbeye teşebbüs etmekten dolayı aranan üyeleri dinlenmekte. Avrupa Parlamentosu raporunu hazırlarken “demokrasi düşmanlarının” anlattığı yalanları ve kara propaganda malzemesini kullanmamalı. Maalesef öyle olmuyor.
Türkiye’de terörden medet umanların alkışladığı bir Türkiye Raporu aslında Avrupa Parlamentosu için çok vahim bir durum. AP eğer gerçekten Türkiye’nin demokratikleşmesine katkı sunmak istiyorsa sadece Türkiye karşıtlarını dinleyerek rapor yazmaktan vazgeçmeli. Türkiye karşıtlarının ve düşmanlarının en büyük beklentisi “Türkiye’nin AB yolunda ilerlemesinin sabote edilmesi”. AP bu hedef için kendisini kullandırmamalı.
Seçimler öncesi son rapor olacak olan Türkiye Raporu konusunda şu anda karamsarız. Raporun bundan önceki yılların raporlarına benzemesi ya da daha kötü olması Türkiye açısından üzücü olsa da hiçbir şey değiştirmeyecek. Böyle bir raporun Türkiye-AB ilişkisine hiçbir yararı olmayacak.
Şu anda gene de iyimser olmak istiyoruz. Bazıları bir daha seçilmeyecek olan ve bazıları da yeni dönemde milletvekili kalacak olan vekillerin bu rapor konusunda hala vakitleri olduğunu düşünüyoruz. Raporun “Türkiye’nin AB üyeliğine karşı” bir “bildiri” olmaması milletvekillerinin elinde. Bu bildirileri “aşırı sağcı” partiler ya da PKK ve FETÖ terör örgütlerini destekleyenler sokaklarda dağıtıyor zaten. Bu bildirilerin “bir cent değeri yok”. O nedenle çöp kutusunu boyluyorlar. Amaç bu olmamalı.