Diyarbakır’daki milli maç öncesinde bir Sağlık Ocağı’na ait Türk bayrağını, öpüp, alnına koyarak çalan üç çocuğa dair haberi okudum bilgisayarda. Sonra bir başka habere baktım, sonra tekrar Diyarbakır’da bayrak çalan çocukların haberine döndüm. Hani ölümcül bir hastalıktan kurtulduğunda, hani çok zorlu bir yol sona erdiğinde göz pınarlarına sevinç gözyaşları yürür ya aniden, hissettiğim tam olarak buydu. Bu sevinci abartılı bulabilirsiniz ama değil. Çünkü Kürt siyasetinin Barzani’ye yakın isimlerinden Şerafettin Elçi’nin yıllar önce söylediği “1984’ten itibaren doğan çocuklar OHAL ve çatışma döneminde büyüdüler. Biz el sıkışabileceğiniz son kuşağız” sözünü hiç unutmadım.Bali’den kuş uçuşu 10 bin kilometreden daha uzakta olan o üç çocuğa “Koçlarım benim” diye kucaklama isteği duymama sebep olan tek şey Şerafettin Elçi’nin hatırladığım sözleri olmadı. Bu haberden iki saat önce sosyal medyada yazılıp çizilenleri okuyordum. Kandil ve Afrin’deki terör ağalarının “Beyoğlu saldırısıyla ilgimiz yok” açıklamasını hiç tartışmasız kabul eden, siyasi nefretin yol açtığı körlük de canımı çok yakmıştı. “Kürdistan Özgürlük Şahinleri” denilen grup kim bilir misiniz? Terör örgütünün sivil...