Kadın cinayetlerine, kadın yönetici sayısına ya da kadının sosyal hayattaki durumuna dair bir sürü istatistik... Zerre değeri yok bunların. Farkındalık çabası işe yarasaydı, kadın cinayetlerinin sayısı katlanarak artmazdı değil mi?
Bu yazıyı geçtiğimiz çarşamba günü, yani tam zamanında yazsaydım, o günün riyakarlıkları içinde kaybolup gidecekti, bekledim o yüzden. Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde, Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanı’ndan “Kadınlar, bizim kadınlarımız” mısralarını hatırlayan romantik adamlar da dahil tüm adamlar, birbirimizi kandırmayalım.
Ofiste terfi eden bir kadının ardından, ‘patron ya da yöneticiyle flört ediyor’ diye hiç dedikodusunu yapmadınız mı?
Trafikte araba kullanan bir kadına kızdığınız zaman ettiğiniz küfür onun cinsiyeti ve namusunu hedef almıyor mu?
Biraz göğüs dekoltesi ya da mini bir etek gördüğünüzde, “O açarsa ben de bakarım” deme hakkını kendinizde bulmuyor musunuz?
”Kadına şiddete karşıyım” deyip, duygusal şiddetin de fiziki şiddet kadar hırpalayıcı olduğunu unutan adamlarız biz.
Bir sürü erkek biliyorum, eşinin ve kız arkadaşının sosyal medya hesabının şifrelerini elinde tutan, kimlerle yazışıyor diye kontrol edip, hesap soran.